Çıkıp gelirler birden eski barbar uykulardan uyanarak
Zifiri karanlıklardan, güneşi balçığa sıvayarak
Sökün ederek, gelirler gökyüzünden mavileri sökerek
Yürekleri kin ve öfke dolu yüzleri gülümseyerek.
Suskunluğun çöldeki düşüdürler, bir serap çizerler us'umuza,
Bir bahar var önümüzde, arkamızda zebaniler
Tüm yaprakları sarıya boyar, el yapımı bu ruhlar
Lebaleb her türlü günahlarla birlikte gelirler
Cehennemi hep kendileri harlayarak
Lebaleb kalabalıklarla sırıtarak bu iblisler.
Öfke fırtınalarında tarandı saçlarımız
Yerli yersiz bu şımarık fısıltılarla, yeniden kanar kapanmış yaralarımız,
Bir uyansaydık, yakalayabilseydik baharı
Cılız bir tohum gibi kaldık, farkına varamadık
Söküp aldığımız başaklar, bizdeki ruh o ruh değildi oysa ki.
Çayımız acı, dilimiz acı, acı gülümsemelerimiz.
Fildişi kuleler kurmuş, hep ötelerden bakarlar
Her aynaya baktıklarında,
Maskesini kendisi sanır bu yüzler.
Ruhumuzun en ücra koynunda yorgun düştü zamanlar
Her yerde görünmez perdeler var
Dökülüp gitmekte mevsimler avuçlarımızdan,
Hep geç kaldık, nedenini sormuyoruz kendi kendimize
Bildiğimizi sandıklarımız var sadece,
Bak, bahçeler boş, salıncaklar boş,
Sokaklar boş, çocuklar çekilmiş evlerimize
El yapımı ruhlar gezinmekte yine
Lebaleb kalabalıklarda, yine sırıtarak şehirlerimizde.
Her şeye rağmen
İlmik ilmik sökülmekte bu el yapımı ruhlar
Bir zerre kadar sevmek düşmez bizim payımıza
Kelimeler cılız, kelimeler aciz, havanda su dövüyorlar
Yeter ki inanın, inanın yüreğinize
Yavaş yavaş gidiyorlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder