4 Haziran 2020 Perşembe

Zamanın Öteki Yüzü


Geçmiş zaman için kavrulduk yorulduk yarınlara 
O ilk yazların kokulu tülbentini azar azar yırtarak 
Hüzünlü öykülerle sarmaladık, bulutlara yaşantımızı  
Kimden kaçırdık gözlerimizi, nerede unuttuk o hoş sedayı.  
Avuçlarımızda bir boşluk yığdık durduk, durmadan 
Birbirine benzeyen gün ve gecelere sığınarak 
Ardına sığındık avuntusuz bakışların 
Depreşmiş dertlerle perdeler gerdik alınlarımıza.
Vazgeçmek pahasına düşlerimizden
Uçurtmalara sarmıştık içimizdeki sabrımızı
Vurup gitmek istedik kıraç tepelere doğru
Yüreğimizde bir çocuk büyüttüğümüzü sanarak.
Dumanın bir bacayı sarması gibi sarıyor acılar
Yağmurların hüznü bile değişti yıllar yılı
Gözüne gözüne vuruyor pencerelerin camlarına
Yıkıveriyor duvarlarını, sonsuzluğun kapılarını.
Çözemiyoruz artık, o karmaşık kördüğümü
Kalbimizi bıraktığımız o derin kuyuda üşüyoruz
Dumanı tüten acılar var hala derin
Bir türlü iyileşmeyen yaralarımız,
Basamadık bir türlü ayaklarımızı yere
Göremedik tohumunu toprağın.
İpek ipliğe benzer yollardan yürüyerek
Şiirler yazdık başımız döne döne
Birinden ötekine koşturarak
Vurulduk güzelliğine sevdanın.
Vidayla tutturmaya çalışıyoruz sevgimizi yüreğimize şimdi
Geceleri bir yıldızdan diğer yıldıza toslayarak
Ne beklediğini bilen olduk, nede beklenenden umduk
Bu kör karanlığı sökmek için nede uğraştık
Yıkılmış şadırvana döndük birden kuruduk
Kendi mızrağımızı kendimize sapladık
Buz yerine köz bastık yaralarımıza bilerek.
Hep ıskaladık hayatı tükenmiş zamanlarda
Soluksuz kalarak,
Her taraf taş duvar, düşünceler taş yapı
Kendi bedenimize bile yüklendik hoyratça
Yarayı büyütüp durduk sonrasını düşünmeden.
Zamanın ruhuna uyduk
Dilimizi çözemedik, değişti zaman içinde
Adressiz kapılara dayandık gittik, geri gelemedik
Yayı gerildi yüreklerin okların yolu şaştı
Buz gibi mevsimlerde soyunduk kavrulduk çöllerde.
Bedelini ödüyoruz geçmiş zaman uykularının
Aynı istasyonlardan gidip geliyoruz bir sarkaç gibi
Kopup gidemiyoruz bir türlü geçmiş zaman ruhuna...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder