Yağmurun elleri uzanıyor şimdi paslı kilitli kapılara
Vuruyor pencerelere tıkırtıları yaprakların
Çarpıyor yüzüme birden, buğulu esmer bir rüzgar
Gökyüzü çığlık içinde, güz fırtınası olsa gerek,
Kapkaranlık gri bir deniz, bulutlara değen.
Dışarıda yağmur var
Her zamankinden başka bir şey var
Biraz kahverengi, biraz kırmızı,
Bir avuç uçuk gri bir mavi
Sönmüştü sanki gökyüzünün bütün lambaları.
Soluk soluğa uyandığımda sabaha
Kırlangıçları düşürdü pervazlarıma
Bir veda busesiydi bu sanki cama vuran kanatları
Göç mevsimiydi galiba, üşüdüm
Kırlangıç hüznü bu olsa gerek.
Şimdi düşüyorum, düşlere dala dala
Yüreğim kor, dudaklarımda esrik bir ayrılık şarkısı
Göç vakti, kırlangıç zamanı
Okşuyorum kanatlarını uçkun kuşların
Kederli masallar anlatır gibi, sanki bakışları kırlangıçların.
Yağmurlu bir şehrin uykusuz yolcuları kırlangıçlar
Islanıp geçtiler saçak altlarından ıslık çalarak
Güneşi selamlayıp son defa,
Geçmiş yazdan kalanları kanatlarına alıp
Gökyüzünün ummanında kaybolup gittiler
Çekip gittiler bilinmedik yerlere, sağanak yağmurlarda,
Duyulmaz oldu çığlıkları gökyüzünü hüzne boğarak.
Ah şu kuş gölgeleri nerde siniz
Ah şu kuş yuvaları
Uykularda mısınız ?
Kahverengi mor yalnızlıklar getirin bana
Kırıldım dal budak, dökülüyorum yaprak yaprak
Özlüyorum sizi,
Özlüyorum kırlangıç zamanını.
Nerde siniz, bekliyorum sizi...