Bir sıcak çay doldurdum bardağa
Seyrettim günlerdir dışarıyı
Yüzümü dayadım yağmurlu cama
Karşımda yağmurlardan kalan
Çiçekleri sulayamadım bu sabah,
Petunyalar hüzünlü
Soğumuş Sardunyalar
Farkında değilmişim meğer
Sarılmışlar yalnızlık uykularına
Sinmiş Eylül'ün kokusu yüzlerine,
Yitirmiş gökyüzü maviliğini
Bir şeyler var bizim bilmediğimiz
Bir şeyler var, ayrılık var.
Bir başka güz, bir başka Eylül işte
Bütün hüzne açılan kapılar var,
Kim dayanabilir
Rüzgarın gövdemizde açtığı yaralara
Bir çiçeğin rengini kırmızıya, kim boyar
Kim boyar,
Çıplak ağaç dallarının yapraklarını yeşile.
Toprağa, hüzünlü bir şarkı söylüyor yağmurun sesi
Bir güz hikayesimi
Yoksa başka bir öykümü bilmediğimiz.
Çırılçıplak yaslı bir ağaç
Bir bahar aradım bir Eylül düştü önüme
Koca bir çınar ağacı gibi,
Rüzgarın devirdiği bilmediğimiz.
Sürüp gelen alabildiğince
Karşımda yağmurlardan kalan
Çılgın bir nehir var, çoğaldıkça çoğalan
Dağbaşlarının yeşil yorganı çalınmış
Bir kor dayatıyor, zifiri karanlığı bize
Sarı yeşil bir koku yerine
Gidiyoruz öylece belirsizliğe.
Artık boyayamıyorum
Bulutları leylak rengine
Ağaçları yeşile,
Avuçlayamıyorum sarı yapraklarını
Okşayamıyorum eskisi gibi
Dere kuşlarının kanatlarını.
Gözlerimde yaş
Ağladığımı sanmayın sakın
Gözlerime Eylül kokusu kaçtı
Dudaklarıma Eylül bulaştı, ondandır.
Geliyor öylece Eylül
Şiirlere sığdıramadığımız
Farklı dallardan savrularak şimdi
Parmak uçlarına basa basa,
Utangaç adımlarla geliyor
Hiçbirşey yapamadan
O güzelliğini gösteremeden,
Nasılda yorgun argın geliyor
Geliyor öylece, sus pus
Ürkek bir güvercin gibi
Ürkek bir güvercin gibi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder