Nasıl anlatsam ağaçsız kuşsuz gölgelerdeki sevileri
Acı bir çay burukluğu dudaklarım,
Yitik cennetin yolunu kaybetmiş gezginler gibi
Karşımda bir duvar dibinde ağlamaklı
Sararıp dökülmüş yapraklar.
Kasım gelmiş
Örter üstümü bir yığın ağır sessizlik
Yaşadığım aşklardan öykündüğüm
Göç yoluna düşmüş vedaları hatırlatır bana,
Nasıl da aklımı almıştı başımdan
İçimde filizlenen bir gül, bir boşluğu büyütürken
Uzayan dalların dökülen yapraklar gibi
Ta derinlerdeydi aşkın kökleri.
Ne hüzünler biriktirdim, ne göz yaşları döktüm
Ne ayrılıklar yaşadım, ne çok gidenler oldu içimden.
Bir dal incelir dolar rüzgarlar
Çöker yüreğime uykularıma sessizce,
Acılarla yoğrulmuşum meğer, yorgun düşmüşüm
Oysa, taze tohumlar ekiyordum susan dudaklarıma.
Avuçlarımda güz yaprakları, Ekim' den kalan
Uzun hasretlerin arifesinde hatırlanmaz ki zaman
Sadece kalandır vedasız ayrılıklar bana.
Kasım gelmiş gün akşam olmuş
Uzun gecelerin bastıran yağmurlarında
Hep bir ağızdan şarkılar söylemekte
Pencere camlarına vuran damlalar,
Bazen acıyı, bazen kendi içini hissedersin
Bazen yüreğini yakar yalnızlıklar.
Çınlar kulağında bir derin deniz
Seslerin çekilir kıyılardan,
Galiba alışmak gerek yavaş yavaş
Aşkla yeşerip, aşkla solan yaprak dökümlerine.
Sesin kalmaz sözün kalmaz anlatacak
Sevinirim yalnız belki buğulu camlarda kaldıysa eğer izin
Tek başına yaşanmaz ki sevdalar
Sarılıp sürgün yağmurlarda kaybolmak gerek.
Düşer yollara vedalar
Bıraktığım hiçliktir arkamdan, Kasım' a kalan
Onlar da gitti neredeyse
Yorgun ağırlığıyla
Kalırsa bir kaç şiir kalır benden geriye...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder