Göğsüme yaslanan hüzünlü begonviller,
Yaz kepenklerini indiriyor
Kırılgan son uykularından uyanmakta
Nefes nefese şimdi eylül,
Bir titreyiş var ağaçlarda, uğultular içinde
Mavi değil bu gördüğümüz, gri bir gökyüzü
Mışıl mışıl uykularda artık yeşil maviler.
Şah damarlarına dokunmakta rüzgarlar yaprakların
Biraz mahmur, biraz hüzünlü
Iz bırakmakta sonbahar kederli aşklara
Nar taneli bir buse dokunmakta yanaklara,
Gül tutan dudaklar
Yıllanmış bir şaraba dönüşen
Son tortusunu damıtmakta yazın
İnce dudaklı kristal kadehlerde buğu, buğu.
Daracık bir gökyüzü
Duvarları yıkık bir sarı bahçede
Kuşlar, çiçekler, böcekler,
Hoş kokulu serin yeller, sevişmeler kalır
Virane evlerin üzerinden geçip giden
Pencerelerden leyleklere,
Hüzünlü el sallayışlar kalır.
Durmaksızın çarpan sol yanımıza derin bir yontu
Sarı nakışlar işlemekte gökyüzünün
İğne oyası gibi gergefine şimdi
Rüzgarlarla kopup gelen
Kül kristaline dönüşen yapraklardan.
Öyle tüter ki gözlerimizde
Öyle çeker ki içine eylül
Derin bir bakışla, gülümseyerek bizi
Bıçkın sarılar dökülür, titrer yüreğimiz
Hüzünlü bir aşkı başlar sonbaharın
Parmak uçlarımıza kadar yayılır sarı zonklamalar
Fısıldayarak rüzgarlarda kulağımıza.
Kederli aşıklar ormanında
Bazen yürür avuçlarımızın arasından
Rüzgarlarda savrulan sancılı yapraklar
Nasılda saklıyorlardı yüzlerini üç vakittir,
İşte bundandır benim kırılganlığım
Işte bundandır benim hüzünlerim
Şimdi nasıl bir öykü yazmalıyım
Bilmiyorum
Nasıl anlatmalıyım
Kederli aşklarını sonbaharın.
İçimde şimdi yaprak döküyor hüzünlerim
Koku, koku damar, damar soluyorum
Güz rengi soluklanıyor nefesim şimdi,
Hoş geldin yürek ülkeme eylül
Hoşgeldin sen bana
Hoş geldin Sonbahar
Hoş geldin kederli aşkım,
Hoş geldin...