Bir virüs korkusu sarmış sanki gülüşümüzü
Nazlanıp duruyor ayırdında olmadan şafak
Ucu ucuna ekleyerek geceleri
Yaklaşamıyor bir türlü sabahlara
Pamuk ipliğiyle yamanıyor, söküldükçe umutlar.
Geceyi ürküten naralar var, yırtılıp derinlerden gelen
Uğultusu geçmiş zamanlardan kalan, kar yangınları
Mavi patiskaları nazlanıyor gökyüzünün
Demir atmış durmadan sabahlara
Çekip gitmeden bu sisler, öfkesini kusuyor şafaklara.
Güneş doğmayacakmış gibi sanki bir daha
Kördüğüm olmuş sanki bu boşlukta ay
Eşkali belirsiz yarınlara gidiyor, ayak izlerini silmeden
Usul usul ilerliyor, ayak ucu sıra hüzünlere dalarak
Dalgalar tırpanlıyor ıssızlığı, gece gündüz demeden
Kaçıyor bulutlar sularını salarak, hiç yeri yokken
Damla damla sızarak güz kaçkınları gibi şafaklara.
Elim bağrımda günlerdir, bıçak kesmiyor ağzım
Yorgun ırmaklar gibi yorulmuş,
Kırık bir gül dalı gibi yüreğim.
Hiçlik atakları hepsi de
Birazdan uykuya yatacak yıldızlar
İşte o çılgın uykular yankılanacak ahşap seslerle
Son türküsünü söyleyerek susacak
Şafağın nazlanışında sabahlara.
Durmadan demir atar iç içe nazlı şafaklar
Küçük bir suskunluk kanar durur içimde
Yakıp buz keser avuçlarımızı
Hiçbir meltem ferahlatmaz bu sancıyı
Gelgitler doğuruyor sabahlar, ip incecik kalıyor zaman
Kıvılcımlarını gömüyor güneş
Şarapla mayalanmış bir denize.
Vurdu durdu karayel gibi dilsiz bir güneş
Sığırcıkların kaçışması gibi, dikenler arasından yüzümüze
Kaç dağ yıkıldı birden sabah mahmurluğunda
Hangi dağlar sökün eder, şafaklar uyanır mı bilmem...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder