Kasvetli, karanlık, yağmurlu bir gece
Gri bir serap batmakta düşlerime
Bir ileri, bir geri giden kararsız yolcusuyum ıssızlıkların
Ağır fırtınalarla donanıyor yarının şafakları
Burgaçları dönüşüyor anaforlara, içimden ılık akan ırmakların.
Kırılıp dökülüyor sırlı aynalar, çarparak duvarlara
Gün batımları solmak için erken mi acaba
Bu ritüeller içindeki öncesizliklerde,
Ayın yorgun gölgesi düşüyor ıslak kaldırımlara
Kendimi buldum birden,
Bu çıkmaz sokakların dibinde.
İki farklı nehir gibiyiz, aynı denize dökülen
Galiba, ıssızlıklarla avunmak yetiyor bana
Çektiğim acıları kimseyle paylaşmadım hiç
Kendimden koptum, sanki tercihim ayrılıklardan yana hep
Yıkıcı depremler doğurup durdum hep içimde
Alabora olmuş bir tekne,
Sonsuzluğun araflarına salarak
Her dalga farklı kıyılara vurdu beni nedense.
Kendi gölgemi kovalayıp durdum hep
Tutamadım düşürdüm kör kuyulara,
Yüreğimin kıyılarına kumdan tepeler yaparak
Sahilden öteki sahillere koştum yalınayak
Kumsallara sığmayacak kadar ayak izleri yığdım
Gezinip duruyor içimde kurumuş bir gözyaşı
Her gün ışığı vurdukça rengi değişen
Anılarımda yabancı bir gölge geziniyor şimdi
Donuk, alabildiğince mat ve silik
Başkalaşan, albümlerdeki resimler gibi.
Uzanan cılga yollarda, içimdeki o ses kayboldu
Issızlıklarla kadehler tokuşturuyorum ayrılıklara
Diller tutuk, gizler susuyor,
Hep seni buluyorum ıslak solumalarımda.
Yarınları düş edemedim ne fayda
Düşlerime kaçmak istedim geçmişimin,
İyi yada kötü kaçarak yaşayacağım galiba böyle hep.
Çılgın arzularla tutuşuyor gecelerim
Okşayabilir misin düşlerimi beni uyandırmadan
Yüreğimde hiç kimsenin dokunamadığı,
Zamanın elinin bile değmediği bir yere
Usulca dokunabilir misin, usulca?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder