Hangi kızıl uzaklığı soluduk biz
Hep bir öncekinden daha sıcak geçmekte kışlar
Bozkırlar yeşil bir aşıya hasret kalmış
Boynu bükük bir dağ, bulanık bir deniz
Dereler kuru, ırmaklar yabancı sularına.
Deli sarmaşıkların yaprakları bile kuru
Sarılacak bir ağaç gölgesi bile yok, kaybolmuş
Çoğaldıkça çoğalıyor günahlar, karanlığa kesiliyor umutlar
Birbirlerini ayırarak, birbirlerini kopararak
Büyüsü eriyor özleyişlerin.
Eski sevdaları bıraktık, yalnızlıklarla sevişiyoruz şimdi
Ufacık mutluluklarla avunup, kalın petekler çektik pencerelerimize
Dokunamadık kuşdilinden sevdalara.
Öyle ürkek, öyle ürkek ki geçmişin gölgeleri
Ölümcül mor yarasalar sarmış güneşin ışığını
Yağmalanıyor uykuları, yitiriyor ruhunu duygular.
Ah bir ağlayabilsem
Akıtsam toprağa ılık gözyaşlarımı
Sarsıntılı körpe tomurcukların düştüğü yerlere
Çığlık çığlığa derinlere inse bir su damlası
Çoğalsa, üstümüze yağsa bütün yağmurları
Durulmuş bir suyunu içsek kana kana.
İçimde çoğalttığım imgeleri boşaltacak yer yok
Yazdıkça başkalaşıyor şiirlerim, duygular şaşkın
Kime söylesem aynı yanıt
İç yaşamdan kaçışıp duruyor düşler,
Zaman şimdi hüzünlü dudaklarda rengi soluk
Nereye saklasak saatleri, mümkün mü acaba?
Bir bir eksiliyor geçmişin gölgeleri
Bir sızı duyarız içimizde, uçsuz bucaksız
İnce bir sızı, anlar mısınız?
İçimizdeki akan zehirlerin
Uykularımıza sızan bakışların sancılarını anlar mısınız?
Açılamadık yarınlara erkenden, uçları kaybolmuş sabahların
Yüreğimize vura vura kazmayı
Çıkışlara ulaşmaya çalışıyoruz
Geçmişin gölgelerine tutuna tutuna...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder