Üç odalı bir ev duvarları nemli
Çatlak tabaklar, eski giysilerin kokusunu taşıyan,
Deli gibi vuruyordu kapılar kerpiç duvarlara
Yorgun bedenleriyle yerini alıyor
Duvarda asılı duran bir resim,
Hüzün bürünmüş yüzler
Adını koyamadığım bir yoksulluk.
Suyu bile beyazlatan bir ayaz vardı
Bitmeyen bir rüzgar
Bir başka hüzne götürüyordu beni.
Sürekli ovalanan morarmış eller, ısıtılmaya çalışılan
Eller nasılda uyuşuyordu uçlarından
Boşa kaynayan tencereler içi boş tabaklar
Uzun bir günü bölüşecek bu sofralar.
Kanayıp yuvarlanıp gidiyordun bu yürekler
Dudaklarda mosmordu soğuktan sonra
Bir kış sürgünü sarılmış oralara buralara
Umutsuzluğu taşıyorlar yanlarında
Yırtınıp giden yüreklerde.
Şimdi içimde bir yerlerde durulmaz bir yangın var
Toz duman ateş ve karanlık her yer
Çocuklar,kadınlar ve erkekler
Herkesin kendisi ile uğraştığı
Alaca karanlığın büyük hüzünleri
Öfkeye dönüşen.
Sanki çalınmıştı güneş dağlardan
Şimdi koca bir fırtınayı savuruyor
Saçaklarda balkonlarda kuytularda
Küçük kuşların ayak izleri duruyordu hala
Karlar erimedi direniyordu
Her yere dağıtmış beyazlığını,
Sayısız bir beyaz sonsuzluğun içinde
Beyazlarda çirkin olabiliyor bazen,
Güneş oyalıyordu ikindileri
Atlas gibi soluyordu kanımızı içerek.
Karlar erimedi hala.
Beyaz bulutlar derindir bilirim
Biri gelir biri gider durmadan
Kuşlarda vardır içinde
Ulaşamadık bir türlü bahara
Karlar erimedi hala.
Ağaçlar uyuyordu hala beyaz yorganını çekmiş
Son çiçek sapı kalmış gibi titriyorlardı
Önümde bir pencere gök felaket
Suyun kabardığı yerde bir dağ
Ah nasıl hazin bir durumdu,
Ay vardı üslerinde oysa,
Ateşi elleriyle tutuyordu çocuklar
Karlar erimedi hala...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder