Kapkaranlık bir Kasım ayı
Ah boynu bükük kuğular
Vurgun yedikçe derinlere dalıyorlar,
Son güzün yaprakları gibi, savrulup duruyor hüzün bugün
Aynı yerde duruyor zaman yokluğunda Atam
Aynı akrep ve yelkovanın gösterdiği saatte 9.05 te
Saat kaç diye soramıyorum kimseye şimdi
Dizginlenemeyen bir özleyiş var içimizde Atam.
Yüreğimizin en dibi yaralanmış, sarılmışız hüzünlere
Okyanuslardan daha büyük dalgalara boğuldu gözlerimiz
İçimizdeki yalnızlıklara karışıp giden.
Bir sıkıntı sorma Atam, nerden başlasam ki söze şimdi
Us' umla savaşıyorum sanki,
Yüzümüzde perdeler var kat kat, görünmüyor gerçekler
Alıp götürüyorlar bizden bir şeyler, bizden birbirimizi
Aklımızla alay ediyorlar,
Ansızın sıkışıp kilitleniyor yüreğimiz
Öfkemiz kabarıyor, dilimiz dönmüyor olan bitenlere ne yazık ki.
Bir başka yüz sırıtıyor puslu aynalardan
Çaresizlik yaman mı yaman, anlamıyorum neden
Kuytulardan gelen seslere karşı direnemiyoruz
Kurtlara çakallara karşı, haramilerle uğraşıyoruz
Ötede kalan dünün, solumalarının kayıtları silinmek isteniyor
Devingen ve çarpık gidiş dönüşler var, boşluğa sıkılan sayısız kurşun.
Iraklaşıyor her şey birbirine benzemeyen
Durmadan yenilenen sarsıntıların her dalgasında boğuluyoruz.
Kolay değil sarılmak hüzünlere, doymak acılara
Sonra yeniden başlamak yokluğunun hasretine alışmak kolay değil Atam.
Yalnız sen anlıyorsun bizim dilimizden
Işığa koşar gibi sana koşuyoruz Atam
Sonsuz bir saygıyla sevgiyle koşuyoruz Anıtkabir'e
Seninle paylaşmak için hislerimizi
İçimizdeki parıltısı kırılmayan özlemle,
Seni unutmak ne mümkün...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder