2 Kasım 2020 Pazartesi

Deprem



Usul usul bir yoğun sis iniyor dağların eteklerinden  

Kopup geliyor bir çığ gibi büyüyor  

Şehirlerin üzerini örtüyor hüzün, 

Kaç acı biriktiriyoruz, kaç takvim yaprağı söktük hep aynı  

Atmışız yüreğimizden sevgiyi, hep doğayı suçluyoruz  

Ahlarla vahlarla geçiyor hayatımız, 

Kadere bağlamışız yazgı diye her şeyi.  

Dinlemiyoruz tabiatı, öldürüyoruz kendi kendimizi  

Kapatıyoruz gözlerimizi, tıkamış kulaklarımızı kaçıyoruz gerçeklerden

Ellerimizle kazdığımız kuyulara atıyoruz yüreğimizi

Unutmuşuz gerçeği, gömülmüşüz beton binalar mezarlığına

Yenik düşmüşüz, kendi ellerimizle kendimize. 

Susar kelimeler, susar düşünceler, susar anılar

Kahkahalar susar, boşlukta yankılanır çığlıklar. 

Yürekler yeşillensin, tazelensin paylaşımlar diye

Doğa salt gizemini açığa çıkarmak ister,

Yalan düşlerle avutup durduk kendimizi oysa

Bir avuçta sonsuzluğu avuçlamak varken

Yok oluyoruz azala azala,

Gündüzler kısalıp geceler uzuyor

Kör kuytularda uykusuz ve ağır duygularla. 

Düşünmeyi bırakıp sevgisizliği denedik hep

Sarılamadık birbirimize biz diye, biz olamadık

Aşkı hep uzaklardan izledik, umursamadık.  

Bu acı, gözlerimizden akanlar niye

Yaş akıtmaya ağıt yakmaya değer mi hiç

Kaç kere öldük, kaç kere gömüldük

Kaç kere yağmur ve gözyaşlarına boğulduk. 

Gittikçe ufalanıyoruz şimdi, yeni yeni sarsıntılarla 

Bir sessizlik bir çözümsüzlük var

Önümüzde çetin bir karakış var

Çiçekleri solmuş

Ayazda...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder