Usul usul bir yoğun sis iniyor dağların eteklerinden
Kopup geliyor bir çığ gibi büyüyor
Şehirlerin üzerini örtüyor hüzün,
Kaç acı biriktiriyoruz, kaç takvim yaprağı söktük hep aynı
Atmışız yüreğimizden sevgiyi, hep doğayı suçluyoruz
Ahlarla vahlarla geçiyor hayatımız,
Kadere bağlamışız yazgı diye her şeyi.
Dinlemiyoruz tabiatı, öldürüyoruz kendi kendimizi
Kapatıyoruz gözlerimizi, tıkamış kulaklarımızı kaçıyoruz gerçeklerden
Ellerimizle kazdığımız kuyulara atıyoruz yüreğimizi
Unutmuşuz gerçeği, gömülmüşüz beton binalar mezarlığına
Yenik düşmüşüz, kendi ellerimizle kendimize.
Susar kelimeler, susar düşünceler, susar anılar
Kahkahalar susar, boşlukta yankılanır çığlıklar.
Yürekler yeşillensin, tazelensin paylaşımlar diye
Doğa salt gizemini açığa çıkarmak ister,
Yalan düşlerle avutup durduk kendimizi oysa
Bir avuçta sonsuzluğu avuçlamak varken
Yok oluyoruz azala azala,
Gündüzler kısalıp geceler uzuyor
Kör kuytularda uykusuz ve ağır duygularla.
Düşünmeyi bırakıp sevgisizliği denedik hep
Sarılamadık birbirimize biz diye, biz olamadık
Aşkı hep uzaklardan izledik, umursamadık.
Bu acı, gözlerimizden akanlar niye
Yaş akıtmaya ağıt yakmaya değer mi hiç
Kaç kere öldük, kaç kere gömüldük
Kaç kere yağmur ve gözyaşlarına boğulduk.
Gittikçe ufalanıyoruz şimdi, yeni yeni sarsıntılarla
Bir sessizlik bir çözümsüzlük var
Önümüzde çetin bir karakış var
Çiçekleri solmuş
Ayazda...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder