13 Kasım 2020 Cuma

Gri düsler içindeki anaforlar



Göğsümüzü yakan közler var, gri bulutların kaçıştığı  

Dokunmaktan korkuyoruz, avuçlamaktan yüreğimizin ateşini  

İçimizi ferahlatan geceler yok artık, hüzünler var, gelip  giden durmadan, bir sarkaç gibi  


İnadına inadına boşaltıyor beyaz köpüklerini çağlayanlar gibi yüreğimizin acıları  

Her solukta kucak açardık oysa sevdalara, 

Irmak olur, nehir olur, gürül gürül akarak karışırdık okyanuslara

Dökülür yatağına, yok olurduk hiç yokmuşuz gibi bu dünyadan. 


Karmakarışık çiçeği burnunda sıkıntılarla sarmalanmışız

Uzaktan el eden rengarenk gökkuşağını boğuyoruz bulanık düşlerle şimdi

Uzadıkça uzuyor duvarlara yapışan gölgelerimiz

Kaç parça herkesin gövdesi anlamak boşuna

Kucak kucak çiğdemler soyduk, yıldız yıldız serptik çayırlara

Ne içimiz rahatladı, ne umduğumuzu bulduk, unuttuğumuz acıları kim getirdi bilemedik. 


Hiçlikler içindeyiz sessizliğin içinde geceye sızan

Derin bir boşluk var kapkara, sürüp giden bilinmeze doğru,

Nasıl yürürüz esenliklere, nasıl, geriye dönebilir miyiz

Şafağın uyanma vaktine kadar, damıtarak yüreğimizi gri düşlerden. 


Koyulup gidiyoruz, içimizin en dip yaralarına sarılarak

Bekleyen sabır çiçeklerini sulayarak

Öğrenmeye çalışıyoruz bazen sessizlik içindeki belirsizlikleri

Sökün ediyor türlü türlü sorular, iki ile ikiyi çarpıyoruz,  topluyoruz dört etmiyor

Olmuyor bir türlü olmuyor, yenik çıkıyoruz kendimizle dalaşarak. 


Yalnızlığın güneşi bir ağaç gibi sarkıyor üstümüze

İçimizde anlamsız büyüklüklerle dolu boşluğa çıkan gölgeler var

Teni siyaha çalmış zamanın gözleri var, çekip giden ateş böcekleri,

Işığını arayan tomurcuğun, uykularımıza sızan yasak öpüşmelerin izleri var...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder