31 Aralık 2024 Salı

31 Aralık 0

Hadi artık Gülümse





Öylece duruyor 
Dalgın akan bulutlar gibi gözlerin 
Kendinle konuşurken 
Yalnız kaldığının farkında mısın, 
En unuttum dediğin yerde 
Herkesten, her şeyden 
Vazgeçtin mi yoksa 
Neden bu kadar kırgınlık kalbinde birikti 
Neden bu kadar ağır yaralar açtın ruhunda. 

Hadi gel 
İnce şeyler anlatayım biraz sana 
Hadi gülümse; 
İçinde son bir umut tükense bile
Gülümse, her şeye rağmen
Dağıt yüzündeki hüzünleri
Unutma;
Kendine gülümsemeyi
Vakit varken unutma,
Sevgiyle sarılmalı yaşama
Aşkla, tutkuyla, özlemle
Ömürden kaçan zamanı
Yakaladığın her yerde
Doya doya yaşa hayatı.

Kırmamalı duygu çiçeklerinin filizlerini
Yıkanmış bir gül yaprağı gibi
Tomurcuk tomurcuk
Islatsın yanaklarını
Sevinç gözyaşları.

Türlü türlü renklere boya ruhunu
Çoğalt mutlulukları
Dokun parmaklıklarına sevginin
Bir gülü kokla
Dalından koparmadan
Çiçek koksun ellerin.

Sarıl;
Daya sırtını bir çınar gövdesine
Derin bir nefes al
Ilık, ılık
Leylim leylim bir rüzgar eserken,
Çağıl çağıl akan ırmaklarda
Suya inen sevdalı kuşların
Öpüşmelerini izle.

Dilek tut
Yıldızlı gecelerde
Islan yağmurlarda
Uçsuz bucaksız bir denizde
Soluk soluğa bekle
Öp alnından bir sevgilinin
Özlemle.

Hadi artık gülümse
Yıkansın gülücük denizlerinde yüzün
Hadi
Hadi artık gülümse...

25 Aralık 2024 Çarşamba

25 Aralık 0

Nerde Başlar Yalnızlık





Öyle yalnız kaldım ki içimde 
Acıların kıyısına vurmuş bir yürek 
Hayret etmiyorum artık hiçbir şeye 
Nerde başlar yalnızlık 
Bilmiyorum. 

Gözyaşları akıttım 
İçimde hasretler büyüttüm 
Güllerini suladım fısıltı bahçelerinin 
Kaç gecenin yalnızlığını öptüm yıllarca. 

Şimdi ben sana soruyorum 
Hadi söyle 
Nerde başlar yalnızlık, 
Bir tek bana mı uzak aşklar 
Yıldızlar nasıl parlak, nasıl kokardı 
Gecenin mavisiydi oysa 
Kaçak sevişmelerim ardından 
Gün aydınlığının mavisini
Yeniden verir misin bana.

Hüzünler saklıyorum
İğde çiçeklerinin solup uyuduğu
Leylim leylim rüzgarların estiği
Kanayan gül kurusu akşamlara şimdi
Gölgeler çiziyorum.

Her şeyi geçtim
Hani bu kadar da olmaz derler ya
Şaşırıyorum şimdi,
Ne çok kelimenin kanına girmişim yok yere
Evet;
Ne çok şiire düştü adın hece hece
Yüzünü taşıdım yakamozlara kaç gece.

Kahvem soğumuş fincanda
Usul usul çökmekte yalnızlık dibe
Isırır yüreğimin kıyısından
Unuttuğumu zannettiğim
Gözlerimin buğusu.

İnce ince sızıdır
Hep böyle başlar yalnızlıklar
Yabancılaşıyor
Rüzgarını alıp götürüyor
Adına vedalar yazılmış sevdalar.

Nerde başlar yalnızlık
Nerde başlar yalnızlık?
Bir anlat bana.


16 Aralık 2024 Pazartesi

16 Aralık 0

Tut Ellerimi..



















Gözlerinin önünde 
Hiç görülmemiş dalgın bir bulut 
Öylece duruyor 
Susmak gibi, 
Sanki sessiz bir çığlık. 

Dokundum sol yanına 
Titreyen parmaklarımla, 
Telaşlı bir yürek 
Derin bir suskunluk 
Sessizce sokulup 
Ağlar gibi 
Sıkışıp kalmış sanki bir öyküye yüreği 
Bir şeyler anlatır gibi sanki bana. 

Kırmızı nar kokan 
Yanakları avuçlarımda 
Utandığını ele veriyor 
Sesini öpmek istediğim 
Dudağının kıyısı. 

Boş ver be güzelim
Boş ver aldırma
Eski yaraların depreşmesine
Hadi gel bana,
Tut ellerimi
Tut ellerimi.

10 Aralık 2024 Salı

10 Aralık 0

Bir Yalnızlık Biçtim Kendime





Göğün atlasından 
Çekip aldım yüzümü 
Bir yalnızlık biçtim kendime 
Mavi kumaşından. 

Elimde kalan 
Anlatamadığım 
Bulanık düşler 
Ürkütmekte beni. 

Dalıp giderim gençliğime 
Hiç bitmesin dediğim zamana 
Ödünç aşkların kapısını çaldım 
Cevapsız kaldı hep 
Sustu, 
Oysa 
Güler yüzlü, bir sıcak gülüştü 
İstediğim. 

Ne yapsam boş 
Sarıp sarmaladığım sevdalar
Yarım kaldı yüreğimde.

Adını bilmediğim bir kumsalda
Yaz avuntularından arta kaIan
Umarsız bir sevda galiba bendeki
Deniz masalları anlatır
İleride belki beni.

Son eşiğindeyim sonsuzluğun
Satılığa çıkardım
Senin için yazdığım şiirlerimi
Hepsi haraç mezat.

Elimde bir demet karanfil
Bekliyorum son durakta
Yorgun gözlerimin kirpiklerine
Düşen bir yağmur damlası
Yanaklarımı ıslatıyor
Karışıyor yüzüm
Yıkanıyor,
Esrik bir rüzgar
Okşayıp geçiyor yüzümü
Uzun yağmurlardan sonra
Çıkıp gelmedin
Gelmedin
Gelmedin
Gelmedin...

3 Aralık 2024 Salı

03 Aralık 0

Öyle işte.




Solgun mat ve kırılgan 
Aralığın yaklaşan ayak sesleri, 
Yavaştan duyarsın sesini rüzgarın 
Bir hüzün hissedersin derinden 
Buz tutar birden masal gibi yürekler 
Ayrılıklar zamanıdır bugünler 

Öyle işte, 
Ta uzaklardadır artık şafak 
Dalında unutulmuş üzümler 
Yapraklarını yitirmiş ağaçlar 
Sisler ardında rengi değişmiş bir deniz, 
Kırılıp dökülmüş bir şeyler vardır hep
Apansız sırılsıklam yağmurlarda
Sebepsiz alıp başını gitmeler
Buğulu göz uçlarından düşen
Yaşlar vardır yanaklardan süzülen
Elinde beyaz mendil, el sallamalar
Ayrılıklar vardır.

Öyle işte;
Ayrılıklar zamanıdır
Kızılcık şerbeti tadında
Sanki yangın yeri
Yürek kaçar
Bakışlar kaçar
Düşler kaçar
Çözülür dizlerin bağı.

Islak toprak kokusu
Bir avuç bahar tohumuydu özlediğimiz oysa
Yapışmışız şu hayata boynu bükük,
Ve içli şarkılarla
Avutmaktayız kendimizi
Sol yanımızda
Akıl almaz dayanılmaz bir sızı
Elimizden kayıp giden
Şimdi zamanı tutma çabası var
Zamanı tutma çabası var
Tutma çabası var
Tutma çabası.

Öyle işte...

1 Aralık 2024 Pazar

01 Aralık 0

Sevmek Ne Kadar Zormuş be Arkadaş




















Nasıl anlatsam 
Sevmek ne kadar zormuş be arkadaş 
Öncesinde tatlı bir sıcaklık 
İnce ince bir sızı ile yüreğinden vurulursun, 
Karışır gecen gündüzün 
Tersyüz olur düşlerin tepeden tırnağa ardından. 

Üşürsün. 
İnce ve tatlı serttir bazı sevdalar 
Kırılırsın, incinirsin, yorulursun yeri gelir 
Yollara sürersin yüreğini şöyle bir akşamüstü 
Kendi ateşinle kavrulup durursun 
Kavuşmalar, vazgeçişler, iç çekişler 
Yine de güzeldir bu sevda her şeye rağmen. 

Çöker üstüne bir özlem
Dalıp gider gözlerin ta uzaklara
Resimlerde sesini, gülüşünü öpersin
Isırır yüreğinin ucundan gözlerinin gülüşü
Delice bir kan akar damarlarından
Hiçbir şey duymazsın,
Gülümsersin öylece.

Her şey sevilesi bir kokuya bürünür
Yüreğine astığın gülücükler.

Kaç kez adını sayıklarsın
Kaç kez kendi elinle kurban edersin
Kaç kere şu sunağa yüreğini.

Kaç kere kan çanağı gözlerle uyanırsın şafaklara
Kaç kez düşürüverirsin adını yıldızlı yakamozlara.

Ve....
Göğsünde maviler dolusu sevdalı
Derin bir boşluk
Bir iz
Hırçın bir deniz,
Defterler arasında
Yığınla gül kurusu şiirler
Anılar kalır geriye
Anılar kalır
Anılar kalır...

28 Kasım 2024 Perşembe

Zemheri Ayazında Kış Güneşi















Mevsimlerden kış
Odamın hali perişan
Bir köşede gülüşün
Özlüyorum seni bilesin. 

Oylum oylum nar renginde gamzeler, 
Ne zaman zaman söneceğini bilmediğim 
Gecelerimi yakan ateş böcekleri gibi gözlerin 
Öylece duruyor tutunduğu yerde. 

Kocaman bir boşluk 
Hiç görülmemiş bir suskunluk var dudaklarında. 

Ne olduğunu bilmediğim
Öyle bir çığlık var ki içimde
Isırganlar göveriyor
Göğsümün duvarında
Acılar içindeyim
Her tarafım kanıyor
Neden,
Neden durduramıyorum.

Susma;
Susma ne olur
Sürüp giden rüyalarımı süsler hala gülüşün
Derin bir yaz rüyası gibi.

Eski defterler arasında
Kuru papatyalar gibi duruyor
Sana yazdığım tüm şiirler.

Baharı bekliyorum
Çığlık çığlığa, yağmur yağmur
Bir umut var içinde hala
Yaz güneşi gibisin
Zemheri ayazında
Kış güneşinde
Kış güneşinde...


17 Kasım 2024 Pazar

Fısıltılar Şehri





Kasım'ın son haftası 
Derin güz rüzgarlarından 
Ilık bir öpüş tadı bırakıyor 
Sabah dudaklarıma. 

İnce yağmurlar düşmeye başladı 
Ayak izlerimin gömüldüğü sokaklarda 
Yapraklarını yitirmiş yarısına kadar ağaçlar. 

Mavinin hangi tonunu sevsem 
Binlerce bulut çöküyor üstüme 
Sarhoş geceler başlıyor, 
Günbatımı söylencelerine. 

Bir yürek vurmakta gönül kıyıma hesapsızca
Taşlandıkça taşıyor içimin okyanusu,
Kuşları kayıp
Sabahçı kahveleri kapalı,
Gecenin içinden gelen
Fırtınalar yaratmakta sessizliklerden
Kalabalıklar içinde kaybolmuş sanki
Fısıltılar şehri.

Ortada bir gizem var
Bir şeyler oluyor
Nedir ta ötelerden çağıran beni.

Nereye vurur gider yüreğim
Avuçlarımı kırmızılaştıran telaşlı bir valiz
Gidiş yoluna çıkan kırık dökük kapılardan
Takılı kalırım herhangi bir istasyonda.

Alevli bir mayın tarlası gibi
Kırıldığı yerden kopuyor yüreğim
Özlem mi, hasret mi, çaresizlik mi desem
Nereye ulaşacağım bilmiyorum.

Yaş aldıkça içime çekiliyor
Çöken göğüs kafesimde kalbim
İflah olmaz bir ömür
Günler, aylar, yılları unuttum
Savurdum şiirlerimi rüzgara
Gitme zamanı geldi
Gitmeliyim şimdi
Fısıltılar şehrinden
Fısıltılar şehrinden...

14 Kasım 2024 Perşembe

Unutulmuş Anılarla bir kez Daha





Ateşi çalınmış bir cehennem yüreğim 
Susturup dindiremiyorum içimin uğultularını 
Unutulmuş bir evi, 
Bahçenin yaşlı çınarına dayadım sırtımı, 
Gövdemin yorgunluğunu 
Anılarım yanımda bir kez daha yalnızım, 
Çelikten bir pencerenin gölgesine sığınmış yorgun bir yüz 
Solgun ve bir bir geri dönüşü olmayan anılar, 
Sabahı ardında saklayan 
Mor, yeşil çizgili unutulmuş perdeler gelir aklıma. 

Bazen hüzzam bir şarkı çaldığında 
Hep o gelir
Küf kokan eşyalarla yüz yüze
Boyası dökülmüş
Duvarda asılı kalmış bir çerçeve içinde gülen
Unutulmuş bir yüz gelir aklıma.

Pencere önünden seyrederken
Kimler gelmiştir, kimler geçmiştir o sokaktan
Kimler kalmıştır geçen yılların ardından
Kim bilir neler gördü o yüz
Neler gördü kim bilir.

Ne kokusu kalmış solan güllerin
Ne de bahçedeki begonvillerin
Akasyaların, mor sümbüllü çiçeklerin
Erguvanların açtığı günlerden geriye
Şimdi Erik ağacı hala yerinde,
Yaşlı bir çınar kalmış.

Tükendi gün
Boğazım kurudu
Kadehime dokundu dudaklarım
Bir kadeh rakı kaldırdım
Mazide kalanların şerefine
Ve ...
Çekip giderim, çekip giderim
Bir yanıp bir sönen sokak lambaları arasından
Çekip giderim
Karanlığa asılı hüzünlü bir gülüş ile
Hüzünlü bir gülüş ile...


4 Kasım 2024 Pazartesi

Başlar içime Yolculuğum





Uzun bir yolculuk olacak anlaşılan 
Benim içime bu yolculuğum, 
Erkenden güneşin batışı nedendir 
Yüreğimin uç noktalarına uzanan bu huzursuzluk 
Anlayamadım niye 
Sahi bu ani tedirginlikler nedendir. 

Şuramda, ta şuramda dolaşan 
Göğsümü tırmalıyor, lime lime doğruyor 
Kırık dökük bir sabır değirmeni, 
Öğütüyor galiba 
Yelkovanla akrebin hep, hasreti gösterdiği zamanı.

Yine beni kandırıyor
Yanaklarıma kondurduğun öpücük
Bir hayal şimdi, ellerimi uzatsam sana
Dokunamıyorum,
Yalçın sıradağlardan
Çiçekli bahçelere açılmaz oldu kapılarım.

Uzaktan uzağa kulağımda yansıyan
Gittikçe uzaklaşan bir ses var içimde
İçimin belirsiz simsiyah bensizliğinde
Kaybolup gidenler var benden bende.

Bir türlü aklımdan çıkmıyorsun
Göğsümdeki bu yangınlar bir türlü sönmüyor,
Nerden nasıl çıktı ki bilmiyorum
Ellerimde açtırdığım
Avuçlarımda boğuldu karanfiller.

Dermansız titreyen bir beden,
Sığ çığlıklar yükseliyor
Gözlerimden yüreğime inen
Islanmış gözyaşlarım,
Yüreğimin ücra köşesinde
Bir denizde dalgalanıp durmakta,
Hüzünlü şarkılar dilleniyor
İçimdeki seslerden.

Biraz dönüp bakabilseydim
Gündoğumu vakitlerine
Kalbimin serin ırmaklarına akan sulara.

Bugün de akşam oldu yine,
Yeni yetme bir masal yangınlarından kaçırılmış
Savrulup duruyor yüzümdeki kapkara bulutlar.

Kendime uğradığım limanlarda
Yine baştan aşağıya
Acı bir tebessüm konar yüzüme
Vakti geldi mi bilmiyorum ama
Başlar içime yolculuğum
Başlar içime yolculuğum...

28 Ekim 2024 Pazartesi

Hayatın Ucuna Yolculuk.



Düşlerimin üstü açık kalmış 
Üşümüşüm, 
Ufak bir dileğim vardı 
Her şeyin bir niyesini sordum 
Ben maviye inandım, mavi göğe 
İzlerini dokuyordu oysa zaman yüzüme. 

Sevmenin Allah'ını bilirim 
Bir sevgi çizdim önce usuma 
Okşadıkça, okşadıkça ısındı biraz kalbim 
Yıldızlı gecelerde, 
Kenar mahalleye taşıdım 
Acının ortasında sevmeyi. 

Her türlü çileyi çektim
Haroşa bir hayat sürdüm bir ileri bir geri
Sevmişsin sevmemişsin kimin umurunda.

Derin hüzün içindeydim zaman zaman
Küçük boşluklara düştüğümde
Hayatı bulmayı aradım hep anlatılarda
Hep küskün kaldı sulamadan
Pencere arkasındaki Sardunyalar bana.

Başımda rüzgar vardı sonra fırtına çıktı
O kadar yol gittim ki
Kaybolmak istedim bir zamanda
Uçsuz bucaksız deryalarda.

Bazı vakitler;
Sevdiğim odalar geçti gözlerimin ucundan
Duvarları kireç kokan
İçine asılmış çamaşırlar
Soba bacaları
Radyodan yayınlanan futbol maçları.

Pencerenin ucunda, kulağımın dibinde
Cama çarpıp duran bir sarı yaprak
Hep anımsarım,
Nedense hep merak ederdim ben
Şehir orasından geçen tirenin hep nereye gittiğini
Gece, ışıklarıyla yana yana.

Çok eskilerde kaldı çocukluğum
Tatlı rüzgarların estiği sokak aralarında
Bir hoş seda ile,
Şimdi sessizlik içinde
İzleri kaldı bir yerlere kazıdığım
Bir yerlere yazdığım ismim.

Hayat daha yazacak mısınız der bana
Hangi kitabın arasında saklayacağım
Hangi şiirleri dökeceğim bilmiyorum.

Başaklar ağırlaştı
Meyveleri tatsızlaştı ağaçların
Kaç ah döküldü dallarından
Ben payıma düşeni aldım,
Hayat şimdi sisli bir perde biçiyor gözbebeklerime
Sarı Zakkumlar gibi,
Kaşlarını çata çata artık atıyor kalbim.

Babamın yorgun eve geldiği günler gibiyim
Yaşlanıyorum.

Ayrılıklar sonradan koyar insana
En sevdiklerinin zamansız gidişi gibi
Ve bir gün veda edeceğim bu hayata
Her şeyin bir sonu olduğu gibi...

23 Ekim 2024 Çarşamba

Yırtıcı Kuslar Zamanı



Mavileri boşaltılmış bir gökyüzü 
Gözleri bağlanmış sanki zamanın 
Her şey sevgiyle yaratılmıştı oysa 
Sevmeyi beceremedik ne çare...

Öyle bir zamana kaldık ki 
Bir soluk bile almadan 
Dün gitti bak yarın belirsiz. 

Toz duman bir durgunluk 
Tüm geçmiş zaman bahçelerinde 
İç içe geçmiş yırtıcı kuşlar sürüsü. 

Kısıldı sesleri tüm şarkıların
Vicdanları kanatan bir çığlık
Bir kıpırtının narin sesi
Kırmızı kanla boyalı boydan boya suları.

En çok hangi hayat bilgimizi yitirdik
Onca insan, onca gözyaşı
Bir çıkar uğruna
Hayata sarılmadan
Kaybolan onca küçük yaşam.

Güçlüyü oynayan
İlgili görünen ilgisizler
Bilgili görünen bilgisizler
İyi görünen kötüler
Yırtıcı kuşlar zamanındayız.

Bir saydam gökyüzüne dönmesini beklerken
Korka korka tutunmaktayız hayata
Hep feryat, hep keder, hep acı
Kaygıları sara sara
Döküldü ipince, alev alev
Gözlerden hep gözyaşları.

Neyleyim ah neyleyim
Böğrümüzden kopan
Biraz daha yangın,
Yankıları yüreğimizdeki feryatların
Boğazımızda düğümlenen ağıtların
Sancısını;
Ah neyleyim...

Kayıp düşler sığınağından çıkarıp
Ötelere taşıyamadık umutları ne yazık
Yırtıcı kuşlar zamanı şimdi...


7 Ekim 2024 Pazartesi

Çağırsan Gelirim Çok Uzaklardan



Karabasanlar içindeyim bu gece 
Bakışların döküldü ipince içime yine 
Kocaman ıssız bir boşluk yüreğim 
Karanlıkta asılı gülüşün 
Bitmeyen bir rüya giziyle oyalar beni 
Seni kendime dokumuşum meğer. 

Şuradaki gölgeyi kaldıran yürek 
Boşuna mı çalıyor kapılarını yolların? 
Bilmiyorum. 

Benim uzaktaki yakınımsın 
Hadi ne duruyorsun 
Çağırsan beni,
Çağırsan gelirim çok uzaklardan
Karanlık çökmeden,
Şiir kırıntıları
Ele avuca sığmaz yalnızlıklar taşıyan
Bir yığın anılarla dolu
Omuzumda bir sırt çantası
Düşerim yollara.

Çağırsan gelirim
Yeniden yıkanırız güz yağmurlarıyla
Sarmaşık kokularının yokluğunda
Nar kokardık belki Eylül rüzgarlarında
Ay öperken yüzümüzü
Dupduru yaldızlanırdı kalplerimiz
Uçardık belki yine mavilerin kıyısında.

Çağırsan beni
Çağırsan gelirim çok uzaklardan
Havalar kışa vurmadan
Gün ışır ışımaz
Gün ışır ışımaz...


31 Ağustos 2024 Cumartesi

31 Ağustos 0

Eylül Kokulu Dizeler





Uyanmışsın bir sabaha 
Lacivertini alıp gitmiştir 
Ay parçasını, gün parçasını 
Uzun uzun, dalga dalga 
Kıyıdaki köpüklerini Ağustos. 

Nasılda benzer Eylül'e gün 
Hüzünle karışık tatlı bir telaş başlar 
Sarı bir mevsime sarılırız birden, 
Güz kuşları gibi 
Ötelere taşınır sanki sevdalar 
Yürek kaçar 
Bakışlar kaçar. 

Eteklerinde telaşlı bir hüzün
El sallayıp
Uğurlanır son iskeleden sevgililer
Eylül'ün ne suçu vardı ki
Durup dururken hıçkırıklara boğulur
Salar erken vedalarını avuçlarından
Süzülerek dökülür gözyaşları
O sıcak bakışların ardından.

Denizle öpüşen
O kızılcık şerbeti akşamların yerine
Bırakır kendini Eylül kokulu dizelere
Bırakır kendini
Güz kaçkını masalsı gecelere.

Saçak altlarından ıslanıp geçtiğimiz
Yağmurun yüzü bile değişir
Toprak kokusu tüter burnunda buram buram
Öyle bir tutku, öyle bir dilsizlik başlar
Yaprak dökümleridir, güz rüzgarlarıdır
Bir aşk, bir sevda başlar
Bir şarkı dillenir dudaklarda yeniden
Eylül kokulu
Eylül kokulu...

30 Ağustos 2024 Cuma

30 Ağustos 0

Güz Öncesi






Kırılgan, bunalmış 
Tuhaf kokularını dağıtıyor anılar 
Yaralıdır artık bakışlar 
Geride kalır, her şey gibi hatıralar. 

Sallayıp gövdeni, 
Ilık bir yel eserken yaprakların altından 
Neler gördü, neler kaldı geçmişten aklımızda 
Geçtiler ve gittiler en sevdiklerimiz 
Yoktular artık hiçbiri yanımızda. 

Vakit herhangi bir günden farklı 
Yakıcıydı yine böyle güneş 
Karanlıkta eritip durmakta 
Güz öncesine yaklaşan günleri. 

Uzun yaşamak kolay, ya hatırlamak her şeyi
Kimler geçti, kimler gitti sayamadım.

Bazıları bulanık, kimisi çok berrak
Düşler yine kandırmış beni
Yokluğundan anladım,
Ara sokaklarda kaybolmuş
Düşünerek uzaklaşmış benden
Güz öncesi hatıralar.

Sessizliğe bürünüyor
Dalın en ucundaki yarılmış mor incir
Öylece duruyor hala üşümüş yanlarımı saran rüzgar,
Gözyaşlarım kupkuru gezinip duruyor
Basireti bağlanmış içimde bir yerlerde.

Nasıl olsa yeniden devşirilir /yeşerir
Çiçek tohumları bahara
Ama;
Ama ben şimdi nereye sığınacağım
Neresindeyim güz öncesi hayatın
Bilemedim
Bilemedim...

18 Ağustos 2024 Pazar

18 Ağustos 0

Küskün Mor Menekse



Yorgun başını kaldırıp gökyüzüne 
Derin derin baktı gecenin saatinde 
Ne ay, ne de yıldızlar parlıyordu 
Arsız arsız yüzüne vuran bir rüzgar 
Ayazı iyiden iyiye hissediyordu 
Üşümüş, yağmur vurdukça yüzüne, 
Yorgunluk çökmüş bedenine 
Güz dönümüne yaklaşmıştı belli ki 
Ne yıllar eskitmiş, nice fırtınalarda. 

Küskün mor menekşe elinde
Bekleyip duruyordu
Kime el salladı bilemedim
Özlem mi dersin belki de sıcaklığı derin
Kavuşamamak mı dersin, bir aşk mı yoksa
Ayazı bu kadar sert mi vurmuş yüreğine.

Derin bir sessizlik
Karşı pencerenin loş ışıklı camını dövüp duran
Rüzgar deli deli, savuruyordu yaprakları.

Boşluğa gömülmüş bakışlar
Karanlıkta eridi sanki gözlerinin feri
Hayal kırıklığı
Yağmurla karışık kirpikleri
Şimdi ağaran teninden bambaşka rüzgar süzülür.

Geriye ne kaldı ki
İlkin küskün menekşeyi savurdu rüzgara
Sonra ayak izlerini bıraktı sokağa
Ve bir adsız gölge gibi kayboldu
Göğsü gürültülü gecenin koynunda
Göğsü gürültülü sağanak yağmurda
Kayboldu
Kayboldu...

16 Ağustos 2024 Cuma

16 Ağustos 0

Beni iyice üşütüyor Artık Zaman



Uzak zamanlardan önce 
Saklardı ardında sabahı/sevdayı 
Mor yeşil çizgili perdeler 
Gözlerim yolculuklara çıkardı 
Odamın her köşesinde 
Dilimde mavi yol şarkıları 
Dudaklarıma düşürerek. 

Düşlerim yine kandırmış beni meğer 
Nazlı bir ceylan gibi yürüyordu sandım 
Duvardaki saat, 
Kim bilir kaçıncı defadır çalıyor bu plak 
Boğuk sesli yine aynı şarkı. 

Gerilerde, çok gerilerde kaldı
Aynalarda o şehnaz bakışlar
O masum gülüşler,
Ara sıra gülümsüyorum ama
Üzüntüm görünmüyor.

Ağustos ayı ince ince
Buz tuttu yüreğim
Ağlamak istiyorum olduk olmadık zamanlarda
Ağlayamıyorum.

Tedirginim aslında
Tükenen bir deniz
Sürüp giden travma
Geriye ne kalır sanki bilmem
Çözülemeyen problemler var hala.

Şaşkın tedirgin biraz acemi
Genişledikçe genişliyor
Göğsümün sol tarafı
Bir zamanın sonu belki de başı,
Bilmiyorum.

Rüyasız uykular, hayal kırıklıkları
Sonuçsuz yolculuklar
Hep aynı, hep eskisi gibi
Aynı tadı bırakmıyor zaman.

Geceler iyice üşütüyor artık,
Vurup giderim belki bir gün
Çok uzaklara geciktirmeden zamanı
Yanımda belki yazılan bir hüzünlü roman
Belki de bir şiir taslağı
Giderim;
Çünkü
Beni iyice üşütüyor artık zaman
Beni iyice üşütüyor artık zaman !


30 Haziran 2024 Pazar

30 Haziran 0

Yaslı Gözlerimi Kuruttum bu Gece





Böyle akşamların birinde 
Yaşlı gözlerimi kuruttum bu gece, 
Kor kor, alev alev kıvılcım kıvılcım 
Yıldızların kandili kısılmış 
Bir yalnızlık 
Ayın gölgesi bulaştı yüzüme. 

Ah yaralarım, sancılarım, ıssızlıklarım 
Ah o dalgın iç çekişlerim, kırgınlıklarım 
Halden anlamaz ağdalı bir sızı, 
Hangi yağmurlardan topladım, bilmiyorum 
Ama öyle buğuluydu ki gözlerim
Yaşlı gözlerimi kuruttum bu gece.

Geceler boyu hep
O ıssız duraklarda unutulmuşluğum
Yaşadığım sevdalardan habersiz.
Gözlerimin ıslanması bu yüzden.

Ah o ateş böceklerinin seviştiği saatlerde
Kül rengi gecelerin birinde
Suları tutuşmuş bir yürek
Bir yalnızlık,
Savurur beni ötelerin çorak iklimlerine yokluğun
Sırlı aynaların arkasındaki karanlığa düşer yüzüm
Ağlarım, ağlarım, ağlarım.

Sen başka şafaklara yol alırken
Oysa ben,
Yaşlı gözlerimi kuruttum bu gece !

25 Mayıs 2024 Cumartesi

Böyle Aşkların Birinde





İçinde dalgalı sıcak bir okyanus 
Buğu buğu 
Yalım yalım gözler 
Yüreğinde ufak sürgün telaşı, 
Kan kırmızı şarap renginde 
Nar çiçeği gibi gamzeli yanaklar. 

Tanrılar uykuya çekilir birden 
Demli ışıltılar altında 
Mehtaplı bir gecenin kapısını çalar ay 
Gülüşünün yakamozlardaki ışıltısı 
Sıyrılıp kendinden geçirir seni. 

Rüzgara dokunur dalga dalga saçlar
Okşar yanakları
Savurur kendini katarak
Vurur gider karşı sahillere
Bir şarkı mırıldanır bıçkın istekle
Dudakları.

Nasılda yakışır
İçinde çiçek açan dallar
Pembe pembe olan her şey, yüreğine,
Defalarca, defalarca öpmek ister
Alnından,
Tenhalarda çoğalır
Boşlukta yankılanan seslenişler.

Bir coşkun nehir olur
Islanmak ister
İliklerine kadar ıslanmak
Ağlamak ister
İki farklı ırmak gibi gözleri
Böyle aşkların birinde.

Çapaklı ilişkilerden farklı
Sol yanındaki boşluk
Kendini arar
Sevgiye gömülmüş sanki
Hangi zamanda/n kaldı bu aşk
Böyle bir sevda
Böyle aşkların birinde
Böyle aşkların birinde...

11 Mayıs 2024 Cumartesi

Sevmeyi bir Dene !





Göğsünde gezdir 
Sımsıcak ellerini 
Sevmeyi bir dene 
Sızar bir aşkın demli buğusu 
Damarlarından, 
Dili çözülür duyguların 
Nefesin tekler 
Yutkundurur 
Kalpteki kıvılcımlar 
Ağzı açılmamış sözcükler dökülür 
Dudaklarından. 

Sevmeyi bir dene, 
Ay ışığında 
Cemre söylencelerinde 
Ruhunda şimşekler çakar
Nakış nakış dokur
Oya oya işler ruhuna aşk.

Dalıp dalıp gitmelerde kalır aklın
Göçe duran kuşlar gibi,
Narin bir ırmak gibi akar
Yüreğinde özlem
Gün doğumu şehnaz bakışlar
Bir bekleyiş bırakır senin ardından.

Sevmeyi bir dene
Sığın bir kenarına sevdanın,
Taze sürgün dallarında
Utangaç tomurcuklar gibi
Yüzün kızarır,
Tutkular
Papatya falları
İç çekişler
Sıyrılıp kendinden geçirir seni
Tıpkı,
Bahara aldanmış kardelenler gibi
Kardelenler gibi...

9 Mayıs 2024 Perşembe

Bosluk.


 
















Gözlerine bir baksan
Akıcı bir gözle bir baksan,
O derin boşluğa
Göğün gözyaşlarını toplayıp
Dokunsan ağlayacak.

Süzülecek gül yangını yanaklarından 
İçinde biriken arsız yağmurlar 
Ne kasırgalar estirecek 
Yüreğinin boşluğunda inleyen sevdalar. 

Sen geceyi renklere boyarken
Bu kaçıncı depremdir bilinmez
Gözlerindeki o derin boşlukta.

Bir bakmışsın
Yağmurlar dinecek
Kalbinde büyüyecek gölgeler
Tenhalar çoğalacak
Lambaları sönecek gecenin
Gömülecek karanlığa bu şehir
Gidenler gitmiş olacak
Yalnızsındır,
Ve bir daha,
Kimseler yakamayacak o ateşi
Sahiplenmeyecek
Sulanmayacak
Aşkın gözyaşlarıyla o yürek
Anlayamayacaksın
Anlayamayacaksın...

6 Mayıs 2024 Pazartesi

Gülün Soldugu Aksam


Alaca ikindi gölgelerinde 
Geceye kırıldı aniden zaman 
Nereye taşır seni yüreğim 
Silip atamazsın ki takvimlerden zamanı 
Başka türlü anlatılmaz ki bu üç fidan 
Boynu bükük gül tomurcukları. 

Sesini yitiren gerçekler kayıp 
Kokunuz siniyor şimdi 
Gülün solduğu akşamlara, 
Sökülmekte zamanın ruhu 
Gri sulara batırılmış gerilmiş yumruklar 
Taş merdivenlere tırmanan bir yüz 
Gözlerdeki derin boşluklar
İsyan etmekte derin izler bırakarak.

Yürüyordunuz,
Yürüyüp gidiyordunuz idama
Gülüyordunuz
Alev alev ay gibi
Işıl ışıldı gözleriniz
Astılar sizi o çıkmaz dehlizlerde.

Dışarıda ay, güneş, yıldızlar ve deniz
Hepsi sizin içindi oysa
Dalgalı sularda yankılanan
Hepsi sizin içindi yakamozlar
Ve,
Acı badem kokusu gibi
Bir beyaz çığlık sabaha kadar
Yine dalmışım aynalara
Siz yoktunuz artık.

Bu şehrin sokaklarında
Şimdi ayazlardan çıkmaya çalışıyoruz
Acılarla büyütüyoruz çocuklarımızı
Yüreğimiz paslı bir kafes
Karanlık bir deniz
Bir dipsiz kuyu gibiyiz
Şimdi uzak denizleri özler oldu yüreklerimiz.

Terli şimdi sokak lambaları
Boynu bükük kır çiçeklerinin
Koskoca geçmiş, uykulara yatırılmış zaman
Yapraklarını savura savura bir kızıllık içinde
Tonu değişti gelincik tarlalarının.

Ruhumuz bedenimizden çekiliyor sanki
Bağbozumundan sızan damlacıklar
Çöl bakışlı gözlerdeki ırmaklara
Uzak denizlere akıyor gözyaşlarımız
Ulaşamadığımız.

Gördüm seni dün gece
Erkenci tohumları açıyordu tomurcukların
Bahar yavaş yavaş yaza çiçek açmakta
Açelyalar gibi
Açelyalar gibi...

25 Nisan 2024 Perşembe

Sanılar





Yalnızsındır 
Tek başına kalmış gitmiştir gözlerin 
Düşünüyor olabilirsin bir olmazı 
Kim bilir; 
Yollara düşmüş olabilirsin çaresiz 
Gitmiş olabilirsin 
Geçmişten bir masal 
Yırtık bir öykünün çocukluğuna. 

Üşümüştür ellerin yaz sıcağında
Boğum boğum olmuş, nefessiz kalmış
Boğazına atmışsındır düğümleri
İçin içine ağlamışsındır belki
Öylece kalakalmışsındır tek başına
İçinden geçenlerle hiç tanışmadığın yerlerde.

Yanık bir türkü söylemişsindir
Yanık otlar ortasında belki,
Başıboş caddelerde
Donuk yüzlerle yüzleşmişsindir
Kapılmışsındır gri bir yaşama
Sığamamışsındır artık hiçbir yere.

Olur ya;
Her şeye rağmen
Derin bir nefes almışsındır
Mavi bir ırmağın dalgalı koynunda,

Kim bilir belki de
Seni bir evin penceresinden
Al dudaklı, pembe yanaklı
Elinde bir gül, bekleyen bir sevgilidir
Silip baştan yeniden başlamışsındır hayata.

İçinde dalgalı sımsıcak bir okyanus
Dokunmayı özlemişsindir
Omuzuna koymayı başını
Ruhunu besleyen, yeniden baharı
Yeniden baharı
Özlemişsindir...

23 Nisan 2024 Salı

Öylesine





Koca bir çınar gibi 
Oracıkta duruyorsun öylesine 
Kim bilir neler saklıyorsun 
Yüreğinde yuvalanan eski sevdaların 
Acıların ezikliği okunuyor sanki yüzünde 
Üstü örtülen sancılarını bedeli olsa gerek. 

Bastırılan isyanlar var 
Upuzun tüller çekiyorsun 
Dalgınlıkla yığıyorsun gözlerine, 
Yurt edinen kardelenlerin gizlice eridiği 
Yüreğinde olgunlaşan bir ızdırabın izi var. 

Güneşin çekip gittiği saatlerde
Solgun bir ay gibiydi yüzün
Sağanak yağmurlar gibiydi sessizliğin
Dudaklarının kenarından.

Adını koyamadığım
Yalnızlığın bu sığ suları da
Rüzgar gibi bir sarılış var
Hep aynı sancılar işte
Koynunda depreşen
Denizlere karışmayı bekleyen
Sabırsız nehirler var sanki
Gümbür gümbür damarlarında akan.

Bir yaz gecesi
Martıların seviştiği saatlerde
Mehtaba geldin ansızın
Uçsuz bucaksız bir kıyıya dönüşüyordu
Sadece benim duyduğum aynı ses
Yankılanıyordu
Sanki kol kola yürüyordu nefeslerimiz
Peşinden koştum hep
Yetişemedim
Düştüm
Kanadı dizlerim
Tıpkı çocukluğumda olduğu gibi
Bir daha bir daha
Yankılanmayacak galiba
Öylesine,
Aynı ses
Aynı ses...

21 Nisan 2024 Pazar

Gül Kokuyorsun


Nisan'a bir var 
Ay ışığı orada 
Büyüsü bozulmakta koyu üşümelerin 
Yansıyan ışığında. 

Yağmurlar başladı 
Dağılmış öyküleri oluşturma zamanı şimdi 
Nasılda bir telaş dokumakta kuşlar 
Ilık ılık sımsıcak gülüşlerle 
Biraz daha sesli mırıldanmakta şarkılar. 

Bir bahar dalı
Bir tül gibi yaprak yaprak
Yeşil kokmakta sarı güller
Nazlı bir gelincik gibi
Birazdan sen kokacak yine her şey.

Bilinmeyen ne şeyler fısıldar kulağına
Yüreğinin çok daha derin boşluğundan gelen
Anlatmak istersin ya anlatamazsın
O çocuksu güzelliğiyle hani,
Farzet ki ne fırtınalar koparır
Geçen bahardan kalan sevdalar.

Lekesiz bir gökyüzü
Susmalar biriktiriyorum içimde
Gözlerine baktım, yine gözlerine
Kim düşünür ki bundan sonra sonbaharı
Güz üşümelerini.

Nisan'a bir var
Başucumda bir tutam şiir
Ve sen,
Ne olur biraz daha kurulsan geceme
Şafak sökmezlerden
Sürgünlerden evvel
Avuç dolusu görmediğim düşler var daha
Ne olur öylece kalsın ellerin
Gece uyanırken sabaha
Ellerin öylece kalsın
Ellerin öylece yüreğimin üzerinde
Gül kokuyorsun
Gül kokuyorsun !


26 Mart 2024 Salı

Sevmeye Ayırdım Tüm zamanlarımı




Uyandır beni 
Alnımda gezinen ılık nefesinle, 
Öpüşlerle dolu en Ebrulisinden 
Uyandır beni gülüşlerinle 
Sevgiye ayırdım çünkü tüm zamanlarımı. 

Ah işte sana, 
Sevdalı öyküler oluşturma zamanı şimdi 
Sardunya kokusu geliyor bak kış sonu şafağa 
Sabahı karşılayan teraslardan 
Uzaklardaki düşlerin içinden. 

Nasıl da bir havaya kaptırmışım ki kendimi 
Haylaz, ıslak şu maviliğe bir bak 
Karda filizlenen şu çiçeğe,
Tıpkı gözlerin gibi
Oda bekliyor olmalı
Bir tanıdık gülümseme
Yağmur kristallerinden.

Cemreler alnıma inerken
Bir çırpınma başlıyor kalbimde
Yüreğimin tam ortasında bir şehir
Yalnız bir sen, bir ben
Çocuksu güzelliğinle kopup geliyorsun
Daha dün gibi.

Kim bilir, kaç anıyı toplayıp öptüm
Belleğimdeki albümlerden çıkarılmış
Kaç resmi çerçeveleyip astım duvara
Bir yallaz gibi duyumsadım damarlarımda
Gülüşünü kaç kere işledim
Oya oya şiirlerime.

Ele avuca sığmayan tüm sevdalar adına
Avuç avuç kaç kere
İçime incecik kırmızı gül yaprakları serpiştirdim.

Kaç kere
Sevmeye ayırdım tüm zamanlarımı.

Bak şuraya,
Şarkılara bezenip nasılda geliyorlar peşi sıra
Çoğullaşan alaca karanlıklardan sıyrılıp
Çok daha derinlerden
Şafağın eridiği yerden gelen
Nasıl da telaşla öpüşüyorlar şu günlerde kuşlar
Kanat çırparak sevdaları yenileyerek
Sevdaları paylaşarak
Sevdaları paylaşarak...

21 Mart 2024 Perşembe

Bir Masalım Var





Bir masalım var 
Bu gece, 
Kalbimin avuçlarında sakladığım 
Sevgiyle 
Şefkatle büyüttüğüm, 
Gül yangını gibi 
Bir masalım var. 

Bilmem ki nasıl anlatsam 
Dayanılır gibi değil 
İçimi dağlayan ateş. 

Ah o dinmeyen sevda 
Nasılda baştan başa sarıyor beni 
Menevişli denizlere açılan 
Güneşin Ebruli ışıkları gibi 
Bir masalım var
Çekingen duruşundan tanıdığım
İplik iplik göğün mavi nakışından
Çırpınıp pırpırlanan
Kirpikleri kırık
Derin mavi bir göz,
Nasılda arsız yağmurlar yağdırıyor

Ağlar tıpkı çocukluğunda ki gibi.
Şimdi ince bir sızı gibi
Gecenin tenha göğsüne sızan
Nerden çıktı ki bu masal
Oysa bir sevdazedeyim ben
Neden özledim ki şimdi o gülüşleri
Şimdi o gözleri,
Ben geceyi boyarken sabaha
Gidenler gittiler çoktan zaten
Gidenler gittiler
Gidenler gittiler...

1 Mart 2024 Cuma

Pastel bir Bahar



Elimde tuval, pastel bir bahçe 
Geçip giden şiirsizliğimin ardındaki kış 
Unutulmuş uğultularını yansıtıyor 
Eskilerden kalma bir kırlangıç yuvası. 

Öyle tedirgin, öyle üşengeç 
Uyanmakta, baharı karşılamaya hazır kuşlar 
Akşama varan verende evlerde
Papatyalar, fallar açmaya hazır
Küf kokulu öteki bahçelerde.

Gözüm sokaklarda bir çocuk gibi
Gülümseyen bir sıcaklık
Bir aşinalık var,
Nereye gittiğini bilmediğim gözlerde
Eller ellere akmakta uzanır gibi yüreklere.

Tüm ağaçlar ha çiçek açtı ha açacak
Kıştan kalan inleyen akşamlara
Kristal bir aynadan kırılan
Kırmızı mavi bir ışık çarpıyor
Duvarlara, kapı aralığından sızan.

Telaşlı kımıltılar içinde
Pıtrak pıtrak çoğalan geceleri yıldızlar
Sanki ateşböceği şöleni
O fettan nazlanışlar
Hayat çok geç değil karşılamak için baharı
İçmek istiyor canım içmek
Yudumlamak,dudakları kanatırcasına şarabı.

Ah... oracıkta işte
Mor dağlar, ufuk, yeşil mavi bir hayal
Ihlamur kokulu yazlara hazır
Yeşil ürpertilerden aşırılmış
Pastel bir bahar...

16 Şubat 2024 Cuma

Uzakların Fısıltısı















Hava bozdu 
İçimi bunaltan bir ses 
Kaç rüzgar kırılacak birazdan bilmem eskilerden, 
Çığlık çığlığa sancılı bir kağnı yüreğim 
Taşıyor bastırılmış hayatların kavruk başaklarını. 

Yüreğimden göğe yükselen 
Ah şu fısıltılar var ya 
Çarpıp parçalanıyor gövdemde bir kristal 
Gömülüyor düşlere.

Şu saatlerde
İçimde akmak isteyen bir nehir var
Damarlarımdan şaraplar damıtarak giden
Kıvrılan ırmaklar geçer haber vermeden
Sevdalar
Arzular
Maviler
Hep o öpüşmeler
Hep o özlem uzar gider içiimden.

Avuçlarımda dolu dolu soluk papatya kokusu
Terkedilmiş bahçelere çekiliyor
İç içe geçen kırılıyor kır çiçekleri
Fısıltılı uzaklarda kayıplara karışıyor.

Sıradanlaşan notalar çalıyor
Unutamadığım düş aşklarının gezindiği sokaklarda
Kuytularda…

14 Şubat 2024 Çarşamba

Aydınlık Neyin Olur Senin?


















Bana soruyorlar
Aydınlık neyin olur senin? 
Kıvranıp duruyor şimdi, derin uykularda, 
Ne kadar itsem, azıcık bir kenarını bulutun 
Gökyüzü gülmüyor 
Mavileri bile aynı değil 
Yaldızları bile vurmuyor 
Bizim olan kıyıya.  

Oluk oluk kanayan 
Delik deşik oldu kalbim 
Kaç yara aldı bilmezsiniz
Hep korktuğuma benzedim
Gittikçe yalnızlaşıyorum
Kimseye kendimi anlatamadım.

Sıralı bir inci gibi diziliyorlar
Gözlerimin çevresinde gözyaşlarım
Telaşlı yağmurlara yakalanıyorum
Islandım, kırıldım tırnak uçlarıma kadar.

Sular daha soğuk
Rüzgar daha serin
Aktıkça ağaran bir suyun bulanık ırmağında.

Sevgiler ayak üstü
İlişkiler isteksiz
Unuttuğumuz neydi
İnce sevgileri besleyen,
Daraldıkça daraldı açık sandığım pencereler
Duyamıyorum çok uzaktan gelenin
Kanatlarını cama vuran olduğunu güvercinlerin.

Ucuz korkuların kör kuyularında
Bütün şarkılar yalnızlık kokuyor
Hep kötü şiirler yazdığım için mi acaba
Ellerimi kanattı bütün güller.

Yeni şarkılar söyleyen yeni insanların
Ayak izleri daha farklı ışıklı kaldırımlarda
Aydınlık daha farklı loş ışıklı sokaklarda.

Çocukluğumu öğrenmeye çalışıyorum
Çocuklardan şaşırarak
Kendimi arıyorum
Ara sokaklarda salaş kahvelerde dolaşarak..

İçimden geçenleri söyledim sanıyorum
Düşünmedim bir başka şeyi
Unutmuşum nicedir paylaşmanın mutluluğunu
Beklemek, beklemek, beklemek
Aydınlık neyimiz olsun bizim?
Aydınlık neyimiz olsun bizim?


11 Şubat 2024 Pazar

Bir Şeyleri Eksik Bu Öykünün


Yokluğunun sancısı çöktü gecelerime 
Bir rüzgar saçların sandı yalnızlığı, avuçlarımda 
Öyküler yazılmıyor artık yağmurlarda, sevdalı 
Damla damla sızıyor ıslak yara gibi içime hasretin 
Alıp götürüyor yine beni ötelere bir yerlere. 

Bir şeyleri eksik bu öykünün sanki 
Bir türlü dökülmüyor şiirlerime imgelerim, 
Denize küsmüş martılar yokluğunda
Aşka, sevdaya küsmüş
Sokak lambalarının ışığına,
Durup dururken gökyüzüne küsmüş
Çam kokusuna, kuş seslerine
Yağmur sonrası gökkuşağına küsmüş tümcelerim.

Neyi kayıp, neyi eksik bu öykünün
Neyi uçup gitti avuçlarımdan,
Düşmüş papatya yaprakları bir bir
Hangi çiçekler soldu bilmiyorum.

Derin susmalar var bu öyküde
Kimse bilmiyor kaybolan şeylerin yokluğunu
Benden başka, kimse bilmiyor,
Ah ne çok denedim, gidenler gitmiş çoktan oysa
Kalan ben
Susan kalemim
Şiirlerim küs senin gidişinle bana.

Cemrelerde küsmüş baharı getiren
Dönmez olmuş kuşlar dönencelerde
Yaralarım daha derine, daha derine inmekte şimdi.

Bulutlar geldi geçti hep yanımdan
Hep eksik kaldı bir şeyler şiirlerde
Öyküleri yazılmıyor yağmurlarda sevdaların,
Yıldızlar derin uykularda
Dalgasız bir ay sularda
Yakamozlar suskun
Yokluğunda.

Bir şeyleri eksik bu sevdanın . ..


14 Ocak 2024 Pazar

Ellerin Ellerime...





El ele tutuşmak… 

Hangi yaşta olursanız olun karşıdan bakıldığında çok hoş bir tat bırakıyor insanın bakışlarında. 

Çocuğunun elini tutan bir anne ya da baba, torunun minicik ellerini sıkı sıkı kavrayan bir büyükanne ya da büyükbaba, sevgilisinin parmaklarını aşk dolu kalbinin ateşiyle yakıp kavuran sevdalılar ya da yüzlerinde yılların çizgisini, yaşanmışlıkların tatlı izlerini barındıran, ama ellerini birbirlerinden hiç ayırmayan ve destek olan yaşlı çiftler… 

Her birindeki el ele tutuşmalar farklı tınılar taşısa da, hepsinde sevginin o pırıl pırıl ışığı yansıyor. Güven duygusunun baskın tadı bir daha silinmemek üzere damaklara yerleşiyor.

Ben el ele tutuşmayı çok severim ve yaşları kaç olursa olsun herkese yakıştırırım. Sevgi koktuğunu, kalpten kalbe sevgiyi akıttığını bilirim. Ama öyle laf olsun diye el tutmalar değil benim söz ettiklerim. Tutun mu sımsıkı tutacaksın sevdiğinin ya da çocuğunun elini. Tutacaksın ki sevgini hissetsin elini tuttuğun kişi. Kalbindeki o yoğunluğu ellerinden alıp kendi kalbine taşısın. Güven duysun. Yalnız olmadığını hatırlasın.

Aşıksan sevişir gibi tutacaksın maşuğunun elini; anne ya da babaysan her türlü zorluklardan ve kötülüklerden korumak ister gibi. Yaşının son demlerini yaşıyorsan hiç terk etmeyecek garantisini verir gibi tutacaksın, yılların eskitemediği eşinin elini.

İnsanların sevgiyi aktarma biçimleri vardır. Kimi konuşarak, kimi yazarak, kimi karşısındakine dokunarak daha rahat belli eder duygularını. İşte bu dokunmalarda el ele tutuşmanın tadı bambaşkadır.

Sohbet ettiğiniz, dostluğunuza bir kahvenin kırk yıllık hatırını bindirdiğiniz arkadaşınızın masa üzerinde duran elini sıkıca tutmak; o anki sohbeti nasıl da sevgiyle hareler, öyle değil mi? Bu bir artıdır, onu anladığınızı, onu sevdiğinizi ve hep yanında olacağınızı belirten; adeta konuşmalarınızı mühürleyen andır. Çünkü insanlar elleriyle güç bulurlar birbirlerinden.

Çok heyecanlı anlarda, çok sıkıntılı zamanlarda yanınızda elinizi kavrayacak bir elin olması, başınızı yaslayacak bir omuzun yanında nasıl da güzellik katar yaşamınıza. Sanki elinizi tutan dostunuzla derdinizi, sıkıntınızı bölüşür gibi. Daha bir hafiflemez mi insan, kendisini çok daha iyi hissetmez mi?

Gece karanlıkta uyumaktan korkan çocuğunuzun elini sımsıkı kavrayın hele, bakın nasıl güzel kapatacak gözlerini rüyalara alemine. Bilecek ki annesi ya da babası yanında, eli elinde, sevgisi yüreğinde açan mis kokulu bir çiçek gibi. Yya da gözyaşları sicim gibi akan, içini çeke çeke ağlayan çocuğunuzun ellerini tutun hemen o anda. Sıcacık duygularınızla kalbine ‘’yalnız değilsin, ben yanındayım’’ sinyalleri vermenin en güzel yolu değil mi bu sizce de?

Kuru kuruya seni özledim demek yerine, gözlerinizi gözlerine dikerek, ellerinizle ellerini sıkıca kavrayarak seni özledim demek çok daha etkili olmaz mı sevdalı yüreklerde?

Hangimiz gençlik yıllarımızdaki ilk aşkımızla elele tutuştuğumuz o sevdalı günleri unutabiliriz ki? Hatırladıkça içimizi titreten o ilk deneyimlerin izi bugün gibi aklımızda değil mi?

Yürürken el ele olmak, iki bedende bir can olmaktır bence. O sıcak temasın sevgimizi taçlandırmasına izin vermek, kalpten kalbe sevgiyi aktarıp çoğaltmak varken; ellerimiz boş durmasın. Hele ki karşımızda sıkıca tutacağımız bir el, sevgi dolu bir yürek varsa…

Yazımı güzel bir Duman şarkısıyla bitirelim mi?

Elleri ellerime
Gözleri gözlerime
Saçları saçlarıma
Karışan bir sen olsan.

Sevgiyle kalın, ellerinizi birbirinizden hiç ayırmayın.




1 Ocak 2024 Pazartesi

Yitik Şehrin Aynaları


Dar demir parmaklıklar ardındaki 
Yine sessizliği sırlar gecelere 
Bir köşeye atılmış aynalar 
Üstüne üstüne gelen hüzünleri 
Bakıp ta gözlerine gökyüzünün kıyısından 
Öyküsünü aramaya başlar 
Bu şehrin geleceğini, sokaklarında. 

Kurşun gibi bir ağırlık 
Simsiyah bulut gölgeleri kaplar her yanı, 
Her biri gittikçe cılızlaşan 
Alev alev yanan kızıl saçlı denizin
Alazlarını yalar karanlıkta şimdi.
Ah o zamansız gelen sancılar
Unutulmaya yüz tutmuş
Dudaklardan akan o nehir
Bilmezlere kaybolmakta dinlediğimiz şarkılar
Sevdalar, arzular
Nerdesiniz,
Gecelerin uykusuzluğunda
Masalların anlattığı
Gözleri ne renkti
Nasıl bir duyguydu aşklar
Ne rüyalar yaşatmıştı oysa
Bu şehrin aynaları bize
Nerdesiniz?

Adım başı sokaklarının
Hayatın sıvasız duvarlarında
Kaybolup gitti sevgiler, sevgililer
Ufuk çizgisinde yitip gitti
Fırtınaların en zorlusuyla
Ardında binlerce çığlık
Bu şehrin aynaları şimdi.

Meğer Dar vakitlere sığdırmışız her şeyi
Kucağımızdaki taşıdığımız güller
Kızıl gelincikler
Kanatmakta içimizi
Dedim ya
Derin susmalarla biteviye
Kül yağmakta, duman kaplamakta her yanı
Gözleri mavi gecenin yıldızları solmuş
Işık vurmaz, görünmez olmuş aynalar
Bu yitik şehrin kör kuyularında artık.

Yorgun martılar
Takılır kanatlarına yorgun bir güneş
Sonra sessiz bir çığlık
Göç mevsimi başlar
Uzak dağların ardında kalır
Yitik bir şehir
Eskimiş bir öyküde yazılır artık
Kırılmayı bekleyen uzak kıyılarda
Aynaların solgun yüzüne kazılır
Yitik şehrin anıları
Yitik şehrin anıları...