Yasaksız zamanların çiçekleri ellerimde
Yasaklı zamanlara geldim, mevsimsiz,
Açıldı kederli yolların ağdalı kapıları,
Mavi bir atlastı gördüğüm
Karanlıklar arasında üşüyen
Soluk bir hayat kokusu
Avuçlarımda hissettiğim
Seyreltilmiş sularda, derinliksiz bir hayat.
Yüreğimde mıhlanmış inleyen ağıtlar var şimdi
Göğe serpilen duman duman kederler var
Kimseler umursamıyor
Solan güllerin bahçeleri bir yangın yeri
Alev alev acılarla mayalanıyor zaman, vicdanlar donmuş.
Eksik birşeyler var içimde
Çekiyor beni içine
Seslerini duydum birden
Derrme çatma bir sevdanın yaralı kuşlarının.
Dokunsam yıkılacak
Zembereği boşalmış yarınsız zamanların,
O simsiyah yalan gülüşlerin ardından
Sanki çıkacak tül perçemli soluk bir yüz ortalığa utanmadan
Oysa;
Geçmiş zamanların,
Güneşi koynunda serinleten/ eriten
O gizemli uğultulu vadilerinin
Billur gibi akan suyu gibiydim,
Biraz yıldız, biraz ay ışıltılı bahçelerde
Şen şakrak oynayan çocuk gibiydim
Harmanlanıp duruyor şimdi ömrüm
Sonsuzluğun ellerinde ruhum
Usulca uzaklaşıyorum kıyılardan
Ucube karanlıklara açılan kapılardan
İnce uzun bir yola giriyorum
Yarınsız zamanların patikalarına.
Ardımca ne çok salmışım kendimi meğer
Bu sulara,
Cam kesiği gibi ellerim hala kanamakta
Ruhsuz zamanların ince uçlu mızrağında,
İrkiliyor yüreğim,
Şımarık fırtınalarda
Savrulup duruyor ruhum yıldızlara,
Sarıyorum ömrümü
Yarınsız zamanlara...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder