Güneş ve ay gökyüzünde
Yankılanan bir ses var avaz avaz
Dünyanın gökkubbesinde,
Sen görmedin yaşanmış günlerin kanayan yaralarını hala
Hayatı teğellemek kırık bir dala, yeniden güne
Delik deşik bir çarpıntıyı hissetmedin, göğsünde acısını
Tutunamayanların.
Derme çatma sırsız aynalarda tütsüyor hayatlar
Acılar kucaklamakta, içten sıcak gülüşlerei,
Günbegün eksilen bir deniz yüreklerde
Ateşten bir gömlek giydiklerimiz.
Yana yakıla devrilen hayatlar var, soğumuş acılardan
Zamanın salıncağında salınan hayatlar
Gecelerle konuşup duruyor günü görmeden
Tutunamayanlar.
Hüzün ve aşk kurşun gibi, omuzlarında taşıdıkları
Usulca uzaklaşmakta sevdaları kıyılardan yavaş yavaş
Bir hüzün okyanusuna karışmakta
Savrulup birden dibe vurur
Tutunamayanların hayatları.
Koynunda güneşi bile taşısalar, bize sunulan bahçelerden
Yağmurun yüzünü öpüp koklasalar
Küşanır ağulu türküsünü dudakları
Açar zakkumlar bir taraftan, bir taraftan sardunyalar,
Oysa kentin sokaklarına, aynı yağan yağmurlar.
Bir dönme dolap gibi bir iner bir çıkarlar
Hayat sahnesinden çekilirken tutunamayanlar
Cebelleşip dururlar yalpalayan teknelerde
Yankısız hayatlar gelir gidenlerin yerine.
Son yıldızı parlarken gökyüzünün
İrkiliyor yüreklerinde hüznün garip çiçekleri
Çılgın bir suyun akışına bırakırlar kendilerini,
Sekerek uzaklaşırlar ince uzun patikalardan
Sarmadan yaşamın ipliğini
Tutunamayanlar.
Ey ömrüm;
Nedir bu anlamsız ayağımıza takılan pırangalar
Dünyanın boğazını sıkan, bu ayrıcalıklar niye
Bir siyah gölge canlanıp duruyor, tam bahar geldi derken,
Bak,
Tensel kokuları, süzülen rüzgarların harında hala kavrulmakta
Tutunamayanların ruhları...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder