Selvi ağaçların gölgesinde
Unutulmuş, eski zamanlardan kalma masallar
Kokusunu yitirmiş
Boşaltıyor eteğindeki çiçekleri,
Sanki yemini bozulmuş sevdalı aşkların
Yitik cennetin günahlarından arınmış
Ortalıkta yanık kahve kokusu
Uykusuzluklar yazıyor derinleşen geceye,
Ötelerden gelen yağmursuz rüzgarlarla
Benzi sararmış, vurgun yemiş
Sarı hüzünlü aşkları getirmekte sana Eylül ,
Yığılıp kalmış sanki pusuda
Bütün gökyüzünün sönmüş yıldızları
Yitik cennetin sevdalı aşkları.
Başımızın üstüne iz bırakan kuşların
Sadece ıslık sesleri geliyor uzaklardan
Gelip geçenler olmuş meğer
Farkında değiliz
Ne çok hüzün biriktirmiş
Ötelerde bulanık sulara karışmış
O diri özleyişler, o gülümseyişler.
Gezinir durur içimizde
Kronik sancılarla şimdi
Yitik cennetin kurumuş gözyaşları.
Kırmızı utangaçlıklar var hala
Yüreğimizi kelepçeleyen dokunuşlarda ,
Gün ışığında asılı bir toz zerresi
Yapışıp duruyor tenimize yazgılar
Siliyor geçmiş zamanın izlerini.
Yorgun, tatlı sevdalar uçup gitti
Ne bekleyen var, ne mendil sallayan eller
Ne gelen var, ne giden gemiler
Kırık ayaklı tenha iskelelerde.
Gecenin koynuna saklanan
Herhangi bir karanlık değil ki bu
Yıldızsız akşamlar yırtılmaya başladı
Kabardı deniz, kuşların keyfi kaçtı
Derken;
Sıcacık buğusuyla
Ha bitti, ha bitecek
Vahşice kurutacak değdiği dudakları
Yitik cennetin masalları
Yitik cennetin sevdaları
Yitik cennetin aşkları..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder