21 Şubat 2025 Cuma

İçimdeki Fısıltılar





Anlamını sadece benim bildiğim 
Zembereğinden kurtulmuş bir saat gibi 
Yüreğim boşalır birden 
Sessizce içindeki fısıltılar. 

Ne sessiz fırtınalar kopmakta içimde 
Zemherilerden öte 
Devinip durmakta her şey 
İnanmışlığım aldanmışlığım 
Özlemlerim, hasretlerim 
Eski günlerim 
Sevmeye devam et der gibi 
Gözlerimde eriyor gözlerin 
Sıcaklığa karışıyor yüzün birden. 

Olur olmadık zamanlardan farklı
Yüreğimin boşluğunda
Hep aynı saatlerde başlar
İçimdeki sessiz fısıltılar
Buram buram tüten bir hayal
Hissedecek gibi
Dokunsan ağlayacak
Ağlasa susacak gibi
Sarılsan konuşacak gibi
Sanki. öyle bir şey.

Yüzümde uçuk, incelikli bir gülümseme
Bir şeyler anlatmak istersin ya hani
Bazen boğum boğum
Düğüm düğüm olur ya boğazın
Bazen dili tutulmuş bir sevinç
Çeker ya hani seni dudaklarına kadar
Damla damla dökülen sözcükler
Bazen bir gül açar gibi
Zamanın ötesinden
Soluğunu hissetmek gibi varlığının
Hissettirir ya sana hani
İçimdeki fısıltılar
İşte öyle bir şey.

Bazen cemreler düşmüş gibi
Hani yağmur yağar ya inceden inceye
Islanmak lazım yeniden der gibi
Henüz vakit varken
Bırakmış gibi başını rüzgara
Bazen o eskimeyen şarkıyı çalar gibi
İşte öyle bir şey
İçimdeki fısıltılar.

Bazen Eylül gibi
Bazen bahar gibi
Usul usul sis iner
Kesilir
İçimdeki fısıltı
İçimdeki fısıltılar...

18 Şubat 2025 Salı

Baharın Ayak Sesleri



Güneşli bir sabaha uyanıyorum 
Müjdesidir bu yeniden doğuşun 
İncecik tülünü kuşanıyor ağaçlar 
Aşka açılan pencerelerden 
Bir ninni gibi duyuluyor rüzgarın fısıltısı 
Çalıyor baharın kampanası 
Teninin ırmaklarına dokunan 
Akan gamzelerine çağlayanların sesi. 

Yasemenler gibi kokuyor 
Savruk iklimleri toplayan avuçlar 
Nefes alış verişleri hızlanıyor 
Uyanıyor seher yelinin serinliğinde 
Erik ağaçlarının çiçekleri. 

Hayatın türküsünü söyleyen kırlangıçlar
Dolarak akıyorlar baharın avlusuna
Bir dal arıyorlar çiçekleri açan
Mavi bir yol çizerek
Biraz toprak biraz çalı..

Beyaz kışın uykusunda kurtulan
Kayısı yaprakları göz kırpıyor
Kiraz yapraklarına bir tatlı edayla.

Gözlerimize kayan
Tılsımlı bir zaman başlıyor
Gökyüzünün eteğinden
Yüreğimize akan...

Son Yaz Gülleri

İkimizde ne zamandır hasretiz 
İkimizde ne zamandır uzağız birbirimizden 
Gel hadi gel 
Gel ki şafaklar tutuşsun 
Yoruldu, sustu yıprandı diyenlere inat 
Hadi gel 
Genişlet şu göğüs kafesimi. 

Yüreğimin bahçelerinde 
Kıyıda köşede kalan 
Gül tohumları hala taptaze dün gibi. 

Hadi gel, gel hadi 
Saçında bir deniz kokusu
Yüzüne sinmiş rüzgarlarla gel,
Yeter ki aç bana kollarını,
Bak ötelerde
Üst üste yığılan
Bir mavinin tonları var
Tadılmamış arzularla kucaklamakta
Kıyıları dövmekte dalgalar
Gel,
Yıldız tarlalarından topladığım
Son yaz güllerini bağışlayacağım sana.

Öylesine yanıyor ki içim
Avuçlarım alev alev
Bir kor ateş yüreğim,
Bak yine yağmurlara gömüldü sokaklar
Yağmurlarla gel
Utangaç bir yüz
Bir gamzeli gülüşle gel
Verme kimseye randevu
Hadi son bir defa gel
Son bir defa aç bana kollarını
Güller bağışlayacağım sana
Son yaz güllerinden,
Giderim
Bir bakmışsın kaybolurum belki
Gecenin bir yerinde
Ateş böcekleri gibi
Ateş böcekleri gibi.

17 Şubat 2025 Pazartesi

Alışamadım





Sensiz ne işim vardı ki bu şehirde 
Isıtmıyor beni yüreğim 
Bedenim titriyor 
Hep sende durdu bu yürek 
Beceremedim 
Vazgeçemedim bir türlü 
Alışamadım bu şehre 
Gidemedim ne çare. 

Bak yine 
Bir burgu gibi kendini deliyor 
Kalbim hep kanamakta 
Salınıp durmakta bir sarkaç 
Vuruyor yüreğimin duvarlarına 
Ruhumun en ücrasında 
Bitkin düşmüş baharlar var 
Alışkın değilim be gülüm 
Alışamadım 
Bedenim yorgun, hayat zorladı beni
Bu şehre
Sarıp sarmalayamadım yüreğimi istediğimce
Her şeyden vazgeçtim de
Senden vazgeçemedim bir türlü.

Ah be yüreğim
Kuş olamadım, uçamadım
İliklerime kadar sızlıyor içim, zehir zemberek
Bir dokunsan
Ben hep sarı beyaz kaldım
Güz ve kış gibi
Hiç uğramadı bana baharlar
Akrep ve yelkovanı takıldı kaldı sana saatlerin
Alışamadım, alışamadım sensizliğe.

Tam on ikiden vurur yokluğun, her gece yarısı
Düşler kurarım anılar içinde saklanmış
Ama ne önemi var ki
Bazen de bir sevdanın günahı var üzerimde
Bunu biliyorum.

Uzanır gökyüzünden alırım alnımı
Yağmurlar dindi, gün doğmakta yine sancılı
İz bırakmadan giden gidene bu şehirden
Beklemede duran benim
Alışamadım sensizliğe
Sensiz yaşamaya hazır değilim hala
Seni çok özlesem de
Çünkü yaşayacağım payıma düşeni galiba
Bu şehirde...

11 Şubat 2025 Salı

Bir şeyleri Eksik bu Öykünün

Yokluğunun sancısı çöktü gecelerime 
Bir rüzgar saçların sandı yalnızlığı, avuçlarımda 
Öyküler yazılmıyor artık yağmurlarda, sevdalı 
Damla damla sızıyor ıslak yara gibi içime hasretin 
Alıp götürüyor yine beni ötelere bir yerlere. 

Bir şeyleri eksik bu öykünün sanki 
Bir türlü dökülmüyor şiirlerime imgelerim, 
Denize küsmüş martılar yokluğunda 
Aşka, sevdaya küsmüş 
Sokak lambalarının ışığına, 
Durup dururken gökyüzüne küsmüş 
Çam kokusuna, kuş seslerine 
Yağmur sonrası gökkuşağına küsmüş tümcelerim. 

Neyi kayıp, neyi eksik bu öykünün
Neyi uçup gitti avuçlarımdan,
Düşmüş papatya yaprakları bir bir
Hangi çiçekler soldu bilmiyorum.

Derin susmalar var bu öyküde
Kimse bilmiyor kaybolan şeylerin yokluğunu
Benden başka, kimse bilmiyor,
Ah ne çok denedim, gidenler gitmiş çoktan oysa
Kalan ben
Susan kalemim
Şiirlerim küs senin gidişinle bana.

Cemrelerde küsmüş baharı getiren
Dönmez olmuş kuşlar dönencelerde
Yaralarım daha derine, daha derine inmekte şimdi.

Bulutlar geldi geçti hep yanımdan
Hep eksik kaldı bir şeyler şiirlerde
Öyküleri yazılmıyor yağmurlarda sevdaların,
Yıldızlar derin uykularda
Dalgasız bir ay sularda
Yakamozlar suskun
Yokluğunda.

Bir şeyleri eksik bu sevdanın...

10 Şubat 2025 Pazartesi

Veda Busesi





Derin bir durgunluk 
Bir başka grilik var bugün gözlerinde 
Düğümlenmiş o sıcak bakışların 
Kayıp gölgeler gibi 
Kırılgan, bunalmış 
Biraz daha cılız 
Öylece duruyor, dupduru kirpiklerin 

Bir şeyler oluyor biliyorum 
Gri bir gökyüzüne dönüşüyor yüzün 
Okşarken birden  
Dokunduğumda 
Titriyor ellerin 
Ürkek bir güvercin gibi 
Bir başka türlü beliriyor 
Titrek dudak uçlarında biriken 
Damla damla dökülen sözcüklerin.

Ayrılık yontuyor rüzgarlar
Yolcudur aşk biliyorum
Ne olur :
Daha fazla yorma kendini
Biliyorum, sen ıraklara sevdalısısın
Gideceksin
Papatyaların açtığı kırlara.

Ah iki gözüm
Gideceksin biliyorum
Veda edip gideceksin
Bir buse kondurayım son bir defa
Öpeyim alnından
Bir veda busesi olsun bu
Veda busesi
Veda busesi...

30 Ocak 2025 Perşembe

Vurup Gitme Zamanı Şimdi Yeniden





Göğsümün ta şurasında 
İçimdeki kanamayı diktim 
Her zamankinden farklı 
Bir başka hikayem var benim artık, 
Gitmek için gizemli. 

Vurup gitme zamanı şimdi yine 
Yeniden, 
Gecenin koynunda 
Ufak kuş sürüsü başımda 
Yanıp sönen sokak lambaları altında 
Siyah bir kedi gibi 
Uzunca, upuzun gölgelerden geçerek
Yavaş yavaş
Vurup gitme zamanı şimdi.

Bir çiçek büyütüyorum içimde
Nehirler gibi akan
Çağıl çağıl damarlarımda,
Kırmızı bir gül
Volkanlara bezenen yüreğimle
Gidiyorum
Dudaklarımda bir ıslık nefesimi yaran
Serin bir rüzgarda yanaklarımı yalayan
Bir başka türlü gidiyorum
Dalgın akan bulutlar arasında
Mahcup bakışlı ay ışığı altında.

İşte böyle;
Ta ötelere gidiyorum
Tüm görkemiyle
Hiç görülmemiş incelikli bir gecede
Kırmızı bir mehtap kokusuyla
Çoğalan fotoğraflarla gözlerimde
Bir hayalin peşinde
Alaca bir şafağın sabahına
Gidiyorum
Bir başka türlü
Sevgi tohumlarını ekmek için
Vurup gidiyorum.

Vurup gitme zamanı şimdi yeniden...

25 Ocak 2025 Cumartesi

Gül Yangınları





Söylemek istediklerimi 
Nicedir gizleyip durdum 
Sırası değil, ne gereği var 
Diyenler oldu 
Bu dizeleri yazmanın şimdi. 

Hüzünler istifleyen bir coğrafya 
Tesadüfen yaşıyoruz galiba 
Yanıp sönen sokak lambaları 
Loş ışıkları altında 
İnsanlar dönüp duruyor bir yığın anlamsızlıklara. 

Umutlarını unutmuş herkes
Umutsuzluk nasılda körleştirmiş yürekleri
Eğreti yaşıyoruz vicdanımızla baş başa.

Mavilerini döke döke ağlayan bir gökyüzü
Fırtınalar biçiyor
Her tarafı alevler sarmış
Sular tuzlu, bir yığın kül.

Neredeyim ben?
Ölmek bu kadar kolay mıydı bu topraklarda
Alevini körükleyen bu kışta ölmek
Bu kadar kolay mıydı
Yoksa kader miydi?
Kanıyor zonklayarak yürekler
Vicdanlara ateş mi düştü
Neye sarılmalı insan
Neyi kucaklamalı
Yanıyor sanki tepeden tırnağa bedenimiz.

Hangi dilde konuşursak konuşalım
Hepimiz insanız,
Ama;
Zaman tedirgin
Uykularda varoluşlar
Yok oluşlar, kavruluşlar
Alaca şafağın şişli aynalarında
Kayıp düşler.

Çığlıkların çınlamaları
Sesi tırpanlanmış şarkılar
Yakılan ağıtlar kulaklarımızda
İnatla yüreğimize diziyor
Bu hırçın zaman hüzünleri.

Gül koklayacakken
Kuş savuracakken umutlu yarınlara ellerimiz
Üşütüyor artık,
Gül yangınları bizi
Kimliğimiz
Hangi küller arasında
Gezinip duruyor şimdi
Gezinip duruyor
Gezinip duruyor...

Son Tweetler